Yalan! Billahi Yalan.*[1]

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 14 Nis 2023 2 yorum

Daha iyi bir gelecek için umut var edemeyen adaletsiz toplumlarda ortaya çıkan en belirgin şey, kötülüktür.[2]
                                       Papa Francis, Evangelii Gaudium Vaazı

Bildiğiniz meseledir: Eskiler Kur’an’ı Kerim’de[3] Kehf Suresinde geçen Zülkarneyn’in yolculuğunu, yöneticinin sorumluluklarını anlatan bir kıssa olarak görürler. Kıssada Zülkarneyn, bir yolculuğa çıkar. Yolda bazı kavimlerle karşılaşır. Karşılaştığı bir kavim için Allah Teâla(cc) ona, “ister onlara azab et, ister onlara güzellikle davran” der. Zülkarneyn, “onların şer üzerinde gidenlerine azap edeceğim, hayra gidenlerinin de yolunu kolaylaştıracağım” diye cevap verir.


Devamını Oku »

Tekkeden Kerametler - 21 "Bire Doğaan! Bire Doğaan!"

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 2 Nis 2023 0 yorum

Adını çok bilinen bir rivayetten biliyoruz:

Kosova Savaşında ağır bir yenilgi alan Haçlı Birliği yedi sene sonra, intikam için yeniden yola çıkar. Osmanlıyı Balkanlardan atıp bu beladan tamamen kurtulma niyetindeki, Avrupa’nın tüm devletlerinden teşkil edilmiş ordunun başında Macar Kralı Sigsmund vardır. Meydana getirilen 120 bin neferlik ordu, bugün Bulgaristan’la Romanya arasında sınır olan Tuna Nehrinin Bulgaristan kıyısında kurulmuş Plevne şehrine yakın bir kalenin önüne kadar gelir. Niğbolu Kalesi denen kalenin beyi Doğan Beydir ve yanında serden geçmiş 6000 civarında yeniçeri ve akıncı vardır.   

Kuşatma sürerken bir atlı Haçlı ordusunun saflarını “yıldırım” gibi yarar. At kalenin önünde durduğunda binicisi kaleye doğru seslenir; “Bire Doğaaan! Bire Doğaaan”. Gelen Osmanlının “Yıldırım” lakaplı sultanı 1. Bayezid’dir.

Devasa Haçlı ordusunu 1 haftadan fazla oyalayarak, hem Osmanlıya ordu toplama fırsatı veren hem bu devasa ordunun geçtiği yerlerde yaptığı talandan köyleri, kasabaları kurtaran komutan, seferlerde aldığı birçok yaradan dolayı adı “Yaralı Doğan’a” çıkmış namlı bir akıncı beyidir. 1. Murat’la Kosova Savaşında bulunmuş ve kendini orada göstermiştir.

Doğan Bey yaşını alınca Bursa’ya yerleşir ve orada vefat eder (H:796-M:1336). Adına yaptırılan cami ve kabristan harap olup sit durumundan çıktıkları gerekçesi ile 1995 yılında kamulaştırılıp gayb edilmiş olsa da bir binanın bahçesine sığınmış kabri ve bölgeye verdiği “Doğan Bey” ismi yağmadan kurtulmuştur.

Doğanbey Mahallesine komşuluk eden mahalle I. Beyazıt döneminde birçok vakfın kuruculuğunu ve yöneticiliğini yapan Pir Mehmet Beyin oğlu Sinan Beyin ismini taşır. Sinan Bey, İstanbul Saraçhanede yaptırdığı gibi Bursa’da da bir cami yaptırmış, dünya serüvenini bitirip ebedi yurduna bu caminin avlusunda çekilmiş, mahalle de Sinan Beyin lakabına binaen Kiremitçi Sinan Bey Mahallesi diye anılır olmuştur. Geniş kubbeli olarak inşa edilmiş cami 1955’te hala hizmet veren bir cami iken sonraki yıllarda Vakıflar idaresi eli ile yıkılıp arazisi satılmıştır. Bu günlerde modern bir üslupla yapılıp aynı isimle anılan yeni camide, caminin aslına dair hiç iz kalmamıştır.

Doğan Bey ve Kiremitçi Sinan mahallelerinin yanı başlarındaki komşuları ise Sultan Çelebi Mehmet’in sütannesi Daye Hatun’un ismini taşır. Daye Hatun’un mahallede yaptırdığı bir camiye atfen Bursa şivesi ile Taya Kadın diye anılıyor bu semt.


Ulu Caminin kuzeyinde yer alan bölge, hemen yanı başlarındaki Kırcaali Mahallesinin isminden de anlaşılabileceği gibi daha çok Balkan muhacirlerini ağırlıyordu. Bu mahal, her nasıl olmuşsa Bursa’nın her tarafına kangren gibi yayılan kat kat betonlaşmaya karşı kendini koruyabilmişti. Ancak bir at arabasının geçebileceği ölçüde ayarlanmış dar sokakları, farklı renklerde kireçle boyanmış, tek kat ya da en fazla iki katlı, omuz omuza dizilmiş -küçük de olsa- bahçeli, kerpiç ya da ahşap kagir evleri, hemen hepsinin önünde türlü türlü ve rengarenk çiçekler bulunan pencereleri, açık kapıların önünde oturup yarenlik eden kadınlar ve çevrelerinde oynayan çocukları ile bu eskimeyen mahalleler Bursa’nın kimliğini veren bir çok hatırayı, ince zevki ve onları var eden düşünce biçimlerini bugünün nesillerine taşıyabilmişti.     

Sonra Bursa Büyükşehir Belediyesi bölgeyi fark etti: 1999 depremi öncesinde, zayıf bir talimatname ile üstelik fay hattı üzerinde inşa edilmiş, yığınla çok katlı binaya sahiplik eden nice semt dururken; nüfusu az, merkeze yakın, rantı çok yüksek eskilerin yadigârı bu mahallelere kentsel dönüşüm getirmeye karar verdi.

Böylece, evvelinde betonarme müteahhitlerinin tenhalarda teker teker yıkıp katlettikleri geçmişten kalan hatıralara, herkesin gözü önünde üstelik -kendi tabirleri ile- “tarihi şehrin kalbinde” toplu katliam yapıldı. Öyle ki, Mevlana’nın dostlarından olduğu rivayet edilen, Horasandan geldiği düşünülen Hacı Menteş Dedenin 2 metre karelik mezarına bile merhamet edilmedi. Türbe ile birlikte çoktan yıkılmış camisinin son kalıntıları da dozerlerin paletleri altında kaldı.

Becerenler becerdi ve iş kotarıldı. Bölgede, hem deprem bölgesi hem sit alanı olması nedeniyle 3 katın üzerine bina yapılması yasak olmasına rağmen proje, mahalle sakinlerine önce 8, sonra 13 kat diye duyuruldu. Bittiğinde ise 24 adet 23 katlı dev blok Ulucami ve tarihi hanlar bölgesinin tepesine dikilmişti.

Böylece bu şehre, bu vatana, bu millete canları, kanları ve mülkleri ile hizmet edip, kıymet katmış, tarihini, aklını inşa etmiş, zevkini vermiş insanların hatıraları ve eserleri, binlerce yıla dayanan kültürle birlikte maddeden başa bir şeyde kıymet göremeyen rant lobisinin cür’etkarlığı ile yok edilmiş oldu.

Dönemin başbakanı Binali Yıldırım, "Bursa, İstanbul, Edirne gibi illerimizde medeniyetimiz, imar rantına her geçen gün yenik düşmekten kurtulamıyor”[1] diyerek meseleyi “rant ekonomisinin toplumun tarihine açmış olduğu bir savaş” olarak nitelendiriyordu.

Bir taraftan binaların çirkinlikleri, bir taraftan Bursa şehir kültürüne verdiği zarar, bir taraftan Bursa’nın bereketli ve bol alüvyonlu toprağının bu beton yığınlarını büyük bir deprem sırasında taşıyıp taşımayacağı tartışmaları politikacıları rahatsız edecek boyutlara erişince yeni Belediye Başkanı Alinur Aktaş Bey, “ucube” diye tanımladığı yapılar için pek fazla kimsenin gerçekleşebileceğine ihtimal vermediği bir vaatte bulundu:


“O konutları yıkacağım.”  

Ama dikilen ucubeleri yıkmaya kalkınca, karşımıza başka sorunlar dikilmeyecek mi? Mesela, o dairelerin satıldığı 3200 hanedeki yaklaşık 10 bin insanın düzenlerini darmadağın etmeyecek miyiz? Nereye gidecekler? Ya ödedikleri paranın akıbeti ne olacak?

Aşı Bıçağı   

Tuz Pazarından Kapalı Çarşı’ya doğru ağır ağır ilerliyorum. Sağlı sollu pazarcıların tezgâhlarına özenle dizdikleri elmalar, portakallar, mandalinalar, ayvalar, domatesler, yeşillikler insanın hem göz zevkini hem ruhunu okşuyor. Pazarcıların tonu yüksek çığırışlarına ve rahatça adım atmaya müsaade etmeyen kalabalığa rağmen, hissedilen, hiçbir AVM’nin veremeyeceği uhrevi hava, sanırım bu sokakları yüzlerce yıldır arşınlamış nice hikmet sahibi arifandan kalan, ancak zahiren fark edilemeyen kokuların, çevrede hala dolanmakta olan nazarlarının delili, diye düşünüyorum.

Vakit gelene kadar oyalanmak üzere girdiğim pazardan Tekke istikametine gitmek için Peynirciler Çarşısının önünde biriken kalabalığı aşıp Yiğitcedit Camiine doğru Cumhuriyet Caddesine sapıyorum. Caddeyi geçip Şehreküstü’ne doğru kıvrılmak üzereyken seyyar bir tezgâhın üzerinde tanıdık bir dosta rastlıyorum: Aşı bıçağı.

Az sonra 260 yıllık tekkenin ahşap kapısından içeriye süzülüp bahçe kısmına geldiğimde aşılanmış dut fidanlarını görünce bu hoş tesadüften keyf alıyorum. Henüz cebimde kendine bir yer edinmiş olan aşı bıçağını çıkarıp yanımdaki dosta tarife başlıyorum. Bizi görüp öteden beri tarım işlerine meraklı olan beyefendi yanımıza sokuluyor: “Limonu nasıl aşılıyorsunuz?” diye soruyor. Kendimi ispat etme fırsatı bulmanın keyfi ile anlatmaya başlıyorum. Dinleyicinin kıymeti, dikkati ve ilgisi şevkimi artırıyor.  

Araya bir de küçük eleştiri sıkıştırıyorum. Tutsunlar diye toprağa saplanmış çelikleri gösterip; “üst uçlarına macun sürerseniz daha iyi olur” deyip nasıl macunlanacağını anlatmaya girişiyorum.

Az sonra Tekkenin yan tarafındaki bahçeye geçince tam da benim anlattığım usulle üst uçları macunlanmış fideler karşıma çıkıyor.

- Efendim, bana anlattırdınız ama siz zaten biliyormuşsunuz.

- “Biliyorum” demeden bileni dinlemek lazım. İş bilen insanlardan öğrenilecek bir şeyler mutlaka vardır. İş bilen insanları dinlemeyi becerebilirsek büyük hatalardan ve özür dilemekle telafi edemeyeceğimiz zararlardan kurtuluruz, diyor. 

- İşi, dinlemesini bilenlere vermeli, diyorsunuz.

- Tam öyle değil! İşi, faziletli insanlara emanet etmeli. Fazileti varsa işi bileni de dinler zaten.

Eğer iş, becerip kotarana ya da cür’et edip yapana emanet edilirse ve onun fazileti yoksa,
menfaatleri olan hususta her kötülüğü yapar. Becerip kotarırken toplumu, toplum eden erdemleri, toplumu bir arada tutan değerleri dağıtır. Hak, adalet ve güven duygusunu tahrip ederek, halkı meyus (geleceğe dair ümitsiz) kılar.  

Kısa vadede iş çözer ama uzun vadede ekini ve nesli mahveder.

Erdemliyi bulmalı, erdemliyi. Cür’et edip kotaranı değil.

Derleyen: Ahmet Hakan Çakıcı
Şaban 1444     


[1] https://www.bursabakis.com/tokiyi-kim-yapti-iste-belge-211482h.htm


Devamını Oku »

Mümkün Değil!

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 19 Mar 2023 0 yorum

Mümkün değil!*

-    Abi, arayacak başka kimsem yok.
Adana’ya kadar gelebildik. Geceyi birçok depremzede ile birlikte Sabancı Camiinde geçirdik. Terminale gitmek istiyoruz. Bize yardımcı olabilecek kimseyi biliyor musun?

On bir kişiler. Karı koca iki çocuk, dede ve nine, belden aşağısı tutmayan sonradan özürlü abi, karısı, çocukları ve iki komşu. Geceyi geçirdikleri Sabancı Camii’nde hayırseverlerin ikramları ile karınlarını doyurmuşlar. Lakin bir taraftan birileri onlara yardım etmek için çırpınırken birileri de depremzedelerin telefonlarını ve cüzdanlarını çalıyormuş.

Aklıma Anamur’da deprem bölgesine giden minibüslerin önünü kesip “Yolunuz uzun. Yedirip içirmeden salmam” diye ikram etmek için çırpınan köylüler, kendisine uzatılan parayı almayıp “Bana ekmek, biraz da su” verin diyen amca; kucağında tuttuğu 2 yaşındaki kızına çorap isteyen ve kendisine verilen 10’lu çorap paketinden 2 tanesini alıp gerisini iade eden delikanlıya karşılık; tek katlı evleri ayakta olduğu halde yardım arabalarının önünü kesip içinde ne varsa yağmalamaya çalışan lüks arabalı köylüler geliyor. 


Devamını Oku »

Tekkeden Kerametler 20- Şeyhi Olmayanın Şeyhi

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 4 Oca 2023 4 yorum

İsmail Hakkı Bursevi – Şeyhi Olmayanın Şeyhi

-         

-          Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır”, diyorsunuz ama…

-          Haşa, iftiradır. Biz öyle bişi demiyoruz”, diye cevap verdi, yaşı ellileri aşmış olmasına rağmen saçı yeni yeni beyazlamaya başlamış, doğu şivesi ile konuşan beyefendi.

-          “Demiyor musunuz?” diyerek, istihza ile araya girdim. Bendeki gayrı ciddi tonu fark etmemezlikten gelerek, özendiği ciddiyetini muhafaza etmeye çalıştı;

-          “Biz Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır deriz, diye itirazımı karşıladı, gülümseyerek.

-          Ha, Kel Hasan! Ha, Hasan kel!.. Ne farkı var da itiraz ettiniz? Diyerek alttan alta istihzaya devam ettim.


Devamını Oku »

Küçük Güzeldir ve Yeni Dünya Düzeni

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 16 Ara 2022 0 yorum

Küçük Güzeldir ve Yeni Dünya Düzeni-1

Tüketim Çılgınlığı

En açık gerçekler, en kolay unutulanlardır.

R.H. Tawney 

Amerikan Beyaz Taçlı Serçeleri göç mevsiminde Alaska’dan Meksika Körfezine sadece 7 günde uçarlar ve bu yolculuk boyunca hiç uyumazlar. Bu durumu fark eden Amerika Savunma Bakanlığı başta Wisconsin’in Madison kentinde olmak üzere birkaç üniversite ve araştırma enstitüsünü Pentagon’un finansmanı ile “Bu kuşlardan elde edilecek bilgilerin insanlara nasıl uygulanabileceğini” araştırmaya yönlendirdi.

Ancak serçelerle ilgilenen sadece Amerikan Ordusu değildi; uykusuz Beyaz Taçlı Serçeler sermaye sahibi kapitalistlerin de dikkatini çekmişti.


Devamını Oku »

Yüz Elli Yıldır Sonu Gelmedi!

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 8 Kas 2022 0 yorum

150 Yıldır Sonu Gelmedi: 

Yeniden Takrir-i Sükun. (Dezenformasyon Yasası)

Asıl konuya girmeden çok da eski olmayan bir hatırayı hatırlatalım.

CHP’li vekil “iyi de” dedi: “Bizim seçmen için sorun yok. Ya siz bu Sözleşmeyi kendi seçmeninize nasıl anlatacaksınız?”

Muhtemeldir ki, CHP’li vekilin neyi ima ettiğini anlamamıştı birçok Ak Partili vekil.


Devamını Oku »

Dergahtan Kerametler 19: Anna Masala: Çay, Kavun ve Dondurma

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 7 Eki 2022 0 yorum

Behçet Kemal Çağlar, Anna Masala, Çetin Altan

Anna Masala, İtalyan-İspanyol karışımı bir ailenin çocuğu olarak İtalya’da dünyaya gelmiş.  Hanımefendi, dünyaca ünlü şarkiyatçı Ettore Rossı’nin son öğrencisi olarak ismini duyurmuş, Roma Üniversitesinde Türkoloji dalında öğretim görevlisi iken 1980 yılında “Ordinaryüs Profesör” unvanını almış.

“Ben, Manevi olarak Türküm” diyen Anna Masala’nın ismini ilk kez, Bursa’da verdiği konferansa katılmış bir arkadaşın anlattığı hatırası ile duydum. Dinlediğimde çok hoşuma giden bu hatıra aklımda kaldığı kadarı ile şöyle idi:[1]

Anna Masala, bir tercüman ile Nurettin Cerrahi Tekkesinin postnişini Muzaffer Özak Efendinin yanına gidiyor ve sebeb-i ziyaretini “müridanı arasına katılma isteği” olarak ifade ediyor. Muzaffer Efendi:


Devamını Oku »

Yoksa Siz, Devleti Sevmeyenlerden misiniz?

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 28 Eyl 2022 0 yorum



Ulus devletlerde vatandaşları iki kategoriye ayırmak pekâlâ mümkündür.
Birinci Grup: “Devleti Sevenler“.
İkinci Grup: “Devleti Sevdiğini İspat Etmesi Gerekenler” yani Şüpheliler.
Birinci gruptakiler “doğal olarak”, doğuştan devleti sevenlerdir. Devleti seviyor olmak, onların kanlarında vardır, kendilerine engel olamazlar. Devleti ne denli sevdiklerini ispat edemezler zira bu sevgi ne yerdedir, ne göktedir ne başı ne de sonu bellidir. Tarifi yoktur. Bu nedenle sevgilerini ispat etmeleri gerekmediği gibi “Devleti Sevdiğini İspat Etmesi Gerekenlerin” yani Şüphelilerin onların devlete olan sevgilerini sorgulama hakları da, hadleri de yoktur.

Devamını Oku »

Çocuk Nasıl Perişan Edilir?

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 15 Tem 2022 5 yorum

 Tezgâhtar, hani şu “Anasının Gözü” denilen tiplerdendi. Tecrübe kazansın diye mağazaya girdikten sonra kendi başına bıraktığım çocuğu avucunun içine alması için birkaç kelimesi yetti. Uzun süredir satamayıp elinde kalmış olduğunu anlamanın büyük bir yetenek gerektirmediği bir ürünü, benzerlerinin 2 katı fiyata bizimkine sessizce pazarlamasını takdir ve hayranlıkla ama sessizce seyrettim. Para ödeme faslına geldiği anda araya girdim ve “Biz bir başka şeye daha bakmak istiyoruz” dedim.


Devamını Oku »

Neden Kadınlar Daha Fazla Boşanıyor[1]?

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 27 May 2022 4 yorum

BBC boşanmalarda kadın boşanmalarının erkek boşanmalarına oranla çok daha fazla olmasına dikkat çekerek bir haber yapmış. Habere göre ABD'de 50 eyaletin tamamında herhangi bir neden göstermeden "canım ayrılmak istiyor" diyerek ayrılmak mümkün. Boşanmalardaki bu serbestiyet ve kolaylık kadın boşanmalarını %70'lerin üzerine çıkarmış ancak Üniversite eğitimi almış kadınlarda oran daha da yükselerek %90'ı buluyormuş. Hiçbir sebep göstermeden ayrılmanın yasal hale geldiği İngiltere ve İskoçya’daki boşanmaların da %62’sini kadınlar talep etmiş. Eğer bu rakamlardan tarafların beraberce karar verdiği anlaşmalı boşanmaları da çıkarırsak tek taraflı erkek boşanma rakamları neredeyse YOK hükmüne düşüyor.


Devamını Oku »

Çocuklarımızı Pedofililerden Korumamalı Mıyız?

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 23 May 2022 0 yorum

Merve Çakır Gök isimli bir hanım efendi, 19 Mayıs törenlerinde folklor gösterisi yapacak 9 yaşındaki kızına giydirilecek kıyafeti sosyal medyadan, "fahişe kıyafetine benzer bir kıyafet" diye tanımlayıp, protesto etmiş ve çocuğuna bu kıyafeti giydirmeyeceğini duyurmuş.[1]

Bunun üzerine 100'lerce kız, erkek, örtülü, örtüsüz MEDYA EĞİTİLMİŞİNİN hakaretine uğramış. Müsaadenizle birkaç maddede derdimizi anlatmaya çalışalım:


Devamını Oku »

Dergâhtan Kerametler 1- Düşeni Kaldırmak

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 1 Mar 2022 0 yorum

Modernite, insani tüm hallerin, tepkilerin, davranışların, komplimanların, düşüncelerin, kıyafetlerin, evlerin, caddelerin, şehirlerin hatta gülmelerin, ağlamaların tek düze bir zemine indirgendiği çağın ismi. Bu merhametsiz ve maddeye tapan çağ bizi sanki başka bir hayat modeli, başka bir düşünce sistemi, başka bir değerler hiyerarşisi ihtimali mümkün değilmiş gibi alternatifsiz bir zemine mahkûm kılmaya çalışıyor. Hâlbuki bu doğru değil. Başka bir dünya da, başka bir değerler sistemi de mümkün.


Devamını Oku »

AN'ın Aklı Yetmez

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 12 Oca 2022 0 yorum

 An’ın Aklı Yetmez!

İlahiyat fakültesi mezunu dostumuz, bir cemaatte hocalık yapan arkadaşını ziyaret için görev yaptığı öğrenci yurduna gidiyor. Hoca Efendi sohbet esnasında “Üstat, senin ağzın laf yapar. Çocukları toplasam da onlara birkaç kelam etsen” diyor. Bizimki “Tamam” deyince çocuklar toplanıyor. Ama bizim arkadaş dersin başında Hoca efendiye, “Çocuklarla rahat rahat sohbet etmek istiyoruz: Sizden rica etsem bize izin verir misin?” diyor. Hoca Efendi biraz rahatsız olsa da dışarı çıkıyor. Sohbet sırasında bizim arkadaş “Çocukların, kaba hatta fiziksel şiddete varan davranışlardan şikâyetçi olduklarını” fark ediyor.
Sohbetin sonunda Hoca Efendi biraz da tedirgin gelip;
-“Üstat, nasıldı?” diye soruyor.


Devamını Oku »

Yaş, Bu Yaşam Yahu!

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 2 Oca 2022 3 yorum

Uzun zamandır toplumda moda: Karı koca birbirlerine “Hayaatıım” diye sesleniyor.
Hâlbuki Cumhuriyet döneminde Arapça “hayat” kelimesi günlük dilden düşsün diye yerine “yaşam” kelimesi yerleştirilmeye çalışılmıştı. Birçok yerde “yaşam” kelimesi “hayat” kelimesinin yerini almayı başardı ama iş “hayatım” kelimesinin yerini almaya gelince boşluğu dolduramadı.

Kulaklarımız, “Yaşamım” kelimesini garipsiyor, “Yok, olmadı!” diyor. Bunda bir acılık var, yerini bulmadı, “Hayatım” kelimesinin ardına takılıp gelen o hissiyatı vermiyor/veremiyor, diyor.

Hadi biraz Asım Gültekin’cilik oynayalım:


Devamını Oku »

Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu – Abdulvehap el Messiri

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 8 Tem 2021 1 yorum


Devamını Oku »

Fakirlerin Anlamadığı*

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 20 Haz 2021 0 yorum

Kapitalizm düz anlamı ile dindir. Ne mütarekeyi ne de selameti tanımadığı için yeryüzünün en vahşi, en acımasız en akıl dışı dinidir.

Walter Benjamin

1970’li yıllarda Amerika Birleşik Devletlerindeki tüm birikimlerin ortalama %33’lük kısmı zenginlik sıralamasında en tepedeki %1’lik ‘süper zengin’ kesime aitti. %9’luk ‘zengin’ kesim ise ABD’deki tüm birikimlerin %27’sini elinde tutuyordu. Geri kalan %90’lık kesim ise kabaca ABD’deki birikimlerin yüzde 40’ını bölüşüyordu.

Devamını Oku »

Çift Yönlü Cinsel Şiddet Kıskacında, Dindar Erkek

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 18 May 2021 2 yorum

Kapıdan girdiğinde yüzü asıktı Ali amcanın. Kendi kendine biri ile tartışıp duruyordu. Ferit amcanın aksine çok uyumlu ve munis bir yapısı vardı. Muhabbet ilerleyince,
“Akşama gelin, yarenlik edelim, mangalda çay demleyim size. Köyde kalıyom, yalnızım
” dedi. “Hayırdır. Teyze gelmiyor mu seninle köye?” dedim. Yumuşayan kaşları, yine çatıldı: “Yok beyaa” dedi, “Ben ona küsüp gidiyom köye”. “Küsme teyzeme! Bu yaştan sonra yalnızlık hiç çekilmez” dedim.

Devamını Oku »

Canım Abim, İnan Mesele O Değil!

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 23 Nis 2021 0 yorum

“Tamam” diyor “Sözleşmede eşcinsel atıflar vardı ama bu ülkede kadınlar öldürülmeye devam ediyor.  Sadece eleştirmekle olmaz, çözüm için bir şey söyleyen yok.”
Üstadım farkında değilsiniz ancak henüz neyi tartıştığımızı anlamamışsınız. Bana birkaç kelam için müsaade eder misiniz?
Öncelikle Güzel Ablam, İstanbul Sözleşmesi iptal edildi ancak kadınların erkekleri diledikleri an sokağa atabildikleri ve kadın beyanını esas sayan, “erkeğin uzaklaştırılması için delil aranmaz” diyen 6284 no’lu kanun olduğu gibi duruyor. Aile içi tecavüzü tanımlayan TCK’nın 102/2. Maddesi duruyor. Cinsiyet eşitliğini düzenleyen, bireyi, aileye yeğleyen ve aileyi başsız koyan CEDAW duruyor. Kadına süresiz nafaka meselesi duruyor. Ebeveyn yabancılaştırma meselesinde kadının pozisyonun korunması duruyor. TCK’nın kadına ve çocuğa şiddeti düzenleyen diğer 86, 96, 103, 105, 122, 124,134, 232 no’lu kanunları olduğu gibi duruyor. Bak, genç evliler hala içerde! Yani kadını ve çocuğu şiddetten koruma amacıyla düzenlenmiş yasalarda bir değişiklik yok.

Devamını Oku »

Bu halimizle VAR olsak ne, olmasak ne?

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 19 Mar 2021 2 yorum

Ayıbımız FAŞ oldu


Kimsenin ölmeye vakti yok
Toplu ölümler çağında
Hep beraber kokacak ruhu insanın

Mahmut Yavuz

Yaşı 70’i aşmış olan Kadiri Şeyhi Safiyüddin Erhan Bey’e pandemi meselesi gündeme geldiğinde çevresindekiler soruyor: “Efendim, tedbir alacak mısınız?”,Aldık ya!” diyor. “Efendim, ne tedbir aldık?” diye soruyorlar; Biz” diyor, “Hz Resulün hayatına ve Sünnete bakarak tedbir alırız. O bize, günde 5 sefer temizlenmeyi (abdesti), haftada en az 1 sefer guslü, evlere ayakkabı ile girmemeyi, hayvanı ve necaseti eve sokmamayı ve haram lokmayı evlerden uzak tutmayı tavsiye etmiştir. Biz de elimizden geldiğince bunlara riayet eder, sonrası için tevekkül eder, teslim oluruz” der.


Devamını Oku »

Bu bir Kandil yazısı değildir...*

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 1 Mar 2021 1 yorum

Eğer müsaade ederseniz bu konuda bir kaç kelime etmek istiyorum. Derdim bir fikri size kabul ettirmek değil. Bu nedenle “Kandiller var idi, yok idi” diye ayetler ve hadisler getirerek herhangi bir iddiayı ispatlamaya çalışmayı düşünmüyorum. Sadece bu konunun çok daha farklı perspektifleri ve boyutları olabileceğine işaret etmek istiyorum.

1- İmam Gazali Asr Suresinin ilk ayeti olan "Asra (zamana) and olsun ki; İnsanların çoğu hüsrandadırlar" ayetini "İnsanların çoğu vakitlerini-zamanlarını “hüsrana” giden yollarda harcarlar. Hayra tebdil edemez, onun peşinde koşamazlar" diye te'vil ediyor[1].


Devamını Oku »

Byung Chul Han - Psikopolitika / ÖZET

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 30 Oca 2021 2 yorum

Byung Chul Han ağır ağır duvarını ören bir duvar ustası gibi her kitabı ile Modern dünyaya dair eleştirilerine bir tuğla daha ilave ederek duvarını örmeye devam ediyor. Psikopolitikada toplumların artık Foucault’un iddia ettiği gibi biyopolitika ile yönetilmediklerini –buna ihtiyaç kalmadığını-, gelişen teknoloji ile 360 derecelik bir açı kazanan banoptikonlar üzerinden toplumların içten gelen şiddet (nefs, heva, iç güdü, korku, bilinçaltı vs) harekete geçirilerek, dışardan şiddet uygulamaya ihtiyaç kalmadan yönetildiklerini iddia ediyor. Ona göre, toplumların psikolojilerini yönlendiren bu psiko-politikalar ile modern birey artık tüm değerini yitirmiştir.
Kitap Metis Yayınlarında çıkmış ve 89 sayfa. Muhteşem bir tercümesi yoksa da okunamayacak durumda da değil.

Kitabı Kamil Güller özetledi.
Lütfen unutmayın! Hiçbir özet, kitabın yerini tutmaz.


Devamını Oku »

Saygıdeğer Hayrettin Hocam, fetvanız AŞI'dan mı ibaret?

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 10 Oca 2021 0 yorum

Yıllar önceydi bir grup arkadaş bir iş keşfetmişlerdi. İşe, bir arkadaş helal olmadığı gerekçesi ile itiraz etti.

Arkadaşlar, çok saygı duyulan bir hocaya mail atarak işin caiz olup olmadığını sordular.
Artık arkadaşlar, fetvayı nasıl sormuşlarsa, nasıl ifade etmişlerse, hocadan "işin yapılabileceğine dair cevaz" niteliği taşıyan bir cevap geldiğini söylediler.
Arkadaş, yine de itiraz etti. Onlar da "Hocadan daha iyi mi bileceksin?" dediler.

Devamını Oku »

Ağır emanet!

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 5 Ara 2020 0 yorum

Ağır Emanet

Biz insanı kurutulmuş çamurdan yarattık.
Hicr 26

 (Yazının baş tarafı “Nari mi Turabi mi?” isimli yazımızdan alınmıştır.)
Sahabe, mü'minlerin göz nuru Hz Resul’e ““Ya Resulüllah, hepimizi seversin, hepimize yanında mevki verirsin lakin Ali bir başka. Nereden gelir Ali’nin kıymeti?”  diye sorar: Hz Peygamber, “Size kötülük edene iyilik edebilir misiniz?” der. “Evet, ya Resulüllah, ederiz!” derler. “O size bir daha kötülük derse?” Bazı gözler ve kafalar öne düşer. Ancak, “Yine iyilik ederiz diyenler” de vardır. Resulüllah, “Ya o, yine kötülük ederse?” der; öne düşmemiş baş kalmaz.


Devamını Oku »

Hz Aişe’nin Yaşı Meselesi- Sanırım Bu Bir Tuzak.

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 16 Eki 2020 3 yorum

Vakti zamanında muhafazakâr bir cemaat dergisi, ABD'de birilerinin Kur’an’ı bilgisayara verip müthiş bir keşif yaptığını, Kur'an’ın matematiğe dayalı bir sistemin üzerine oturduğunu keşfettiklerini, bu mucizevi sistem sebebiyle Kur’an’a bir harf eklenip, çıkarılamayacağını haber yapmıştı. O devirde tüm İslamcı basın bu haberi neredeyse manşetten girdi. Konu İslamcı çevrelerde sevinerek ve öğünerek defalarca gündem edildi. O dönemde ne yazık ki, Müslümanların çoğunun aklına, “Kur’an’ın bilgisayara nasıl verildiğini, matematik sistemin nasıl kurulduğunu” anlamayı talep etmek gelmedi. Ya da “bunu bir de biz verelim bilgisayara, bakalım ne çıkacak?” diyemediler.

Devamını Oku »

İtiraz- 4 Sözleşmenin Alternatifi

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 5 Eyl 2020 0 yorum

İstanbul Sözleşmesine İtiraz Edenlere İtiraz 4*- Sözleşmenin Alternatifini Yazılabilir mi?

“İstanbul Sözleşmesine alternatif metni siz yazın!” diyorlar.
Böyle bir metne bizim yani Müslümanların alternatif metin yazma imkânı yok. Bu mümkün değil! Diyoruz.
Şöyle ki:

Devamını Oku »

İmaj – Kevin Robins (KISA özet)

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 14 Ağu 2020 0 yorum
Bu yazı Hertaraf haber sitesinde (https://hertaraf.com/haber-imaj-kevin-robins-derleyen-ahmet-hakan-cakici-4852) yayınlanmıştır.
İmaj – Kevin Robins
Varsayın ki bir oyunun içindesiniz ve oyun boyunca “bir sürü insanı öldürüyor, insan, hayvan ne çıkarsa eziyor, şehirleri bombalıyor, ormanları yakıyor, milyonlarca kuş vuruyor, kumar oynuyor, girilmeyecek yerlere giriyor, cinsel oyunlar oynuyorsunuz.” Bu esnada birisi sorsa: “Neden bu insanları öldürüyorsun, Tanrıya nasıl hesap vereceksin? Senin hiç ahlakın, senin hiç vicdanın yok mu?”

Devamını Oku »

Kevin Robins, Imaj (ÖZET)

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 18 Tem 2020 0 yorum


Kevin Robins’in AYRINTI Yayınlarından çıkan IMAJ isimli eseri, tercümesinin zayıflığına rağmen okunmaya değer nitelikte.

Robins, bu eserinde  “insanın ayaklarını yerden kesen ve mutlak bir iktidar duygusu yaratan” imaj teknolojileri üzerine kurulu dünyayı sorguluyor. Ona göre, her şeyden önce ortada “yeni “olan bir şey yoktur. Olan her şey bir önceki ve daha önceki dönemlerden gelen zevklerin, hayallerin, ümitlerin yeniden ambalajlanarak, yeni imajlarla parlatılarak toplumların ayartılmasından” ibarettir. 

Devamını Oku »

İtiraz – 3 - Sözleşmenin Getirirken Götürdükleri.

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 20 Haz 2020 2 yorum
İstanbul Sözleşmesine İtiraz Edenlere, İtiraz Edenlere, İtiraz -3


İYİnin düşmanı KÖTÜ değildir, İyinin düşmanı DAHA İYİdir. DAHA İYİ’nin düşmanı ise MÜKEMMELdir.

Hiçbir dolandırıcı, sahtekâr “elimizdekini” alırken bize “KÖTÜ”yü vaat etmez. O bize elimizdekinden “DAHA İYİ”sini vaat eder. Biz “DAHA İYİ”nin vaadini duyduğumuzda elimizdeki “İYİ”ye düşman oluruz. Gelecek 100 Bin lirayı duyunca elimizdeki 10 Bin liranın düşmanı olup, onu sahtekâra verdiğimiz gibi.

Şeytan dahi Hz Âdem’i bu yöntemle kandırmıştır. Ona “Mükemmellik” ve “Ölümsüzlüğü” vaat ederek[1] elindeki Cennet’i almıştır. 

Hz Âdem, ölümsüzlük fikrine kapılınca CENNET’inden olmuştur.

Devamını Oku »

Bu sürecin 3 önemli sonucu

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 9 Haz 2020 4 yorum

Bizim kanaatimize içinde bulunduğumuz sürecin 3 önemli sonucu olacak.

1- Yapay zekâ ve otomatizasyon sistemlerinin yaygınlaşmasına direnen Ulus Devletlerin direnci tamamen kırılmış gibi duruyor. Kanaatimizce bu süreç gittikçe yükselen bir ivme ile devam edecek. Bize göre bunun anlamı çok büyük kitlelerin işsizliğe ve sefalet çizgisinin altına savrulacağıdır. Özellikle büyük şehirlerin, çok da uzun olmayan bir süreç sonunda adeta mülteci kamplarına dönüşeceğini düşünüyoruz.


Devamını Oku »

Alternatif Partner/Aile Modelleri[1]

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 6 Haz 2020 2 yorum
Açıklama için **
Nida Dergisi, HAziran 2020 sayısında yayımlanmıştır. 

 “Seküler sosyal ilaçlardaki sıkıntı, uygulandıkça hastayı daha da hasta etmesidir. Batı'da bugün bunu ifade etmek, yani yeni aristokrasilerin bize parlak ve özgürleştirici bir ütopya getirmek şöyle dursun sosyal hastalıklarımızı daha da kötüleştirdiğini söylemek, küfür kabul edilmektedir[2].
Conor Cruise O’Brein


Devamını Oku »

İtiraz 2- GENDER

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 25 May 2020 5 yorum

İtiraz 2- Yüz elli Yıllık Masal: Batının ilmini alacağız, ahlakını değil!

Son yüz elli yıldır Batı karşısında aldığımız ağır yenilginin altından kalkmak ve yenilmişlik kompleksinden kurtulmak için ürettiğimiz ancak hiçbir gerçekliğe tekabül etmediğini bugün fark ettiğimiz bir slogandır; “Batının ilmini almak, ahlakını almamak” . Bu sloganla yol aldığımız 150 yıllık süreçte silah sanayiinde, ekonomide, tahakkümde, eğitimde, bilgi üretiminde Batı ile aramızdaki fark kapanmak yerine gittikçe açıldı. Ve bu bizi “ilmini alamadık, bari ahlakını” alalım şeklinde okunabilecek bir kendinden nefrete, bir harakiriye, kendi kendini yok etme aşamasına getirip bıraktı.   

Devamını Oku »

İtirazlara İtiraz -1

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 17 May 2020 1 yorum

İstanbul Sözleşmesine İtiraz Edenlere, İtiraz Edenlere, İtiraz -1

Sayın Zeki Bayraktar, Ali Aktaş beyefendinin sosyal paylaşımlarından aldığını iddia ettiği kelimelerle İstanbul Sözleşmesine gelen eleştirilere itiraz etmiş: Ali Bey'in Sözleşmeyi tam 3 kez okuduğunu, Sözleşmenin eşcinselliğe sadece 2 yerde atıf yaptığını, 6284 no'lu kanun iptal edilmediği sürece Sözleşmeye itiraz etmenin boş iş olduğunu, 6284 no'lu kanunun ise son derece yerinde olduğunu, toplumun içindeki yozlaşmanın Sözleşmeden bağımsız olduğunu, bu nedenle Sözleşmeyi kaldırmanın bir işe yaramayacağını, Saadet Partisinin İstanbul Sözleşmesine menfi yönde taraf olarak oyuna getirildiğini, bu işleri eleştirenlerin FONlar aldığını, sözleşmeye itirazların bir "propaganda merkezi" tarafından yönlendirildiğini söylemiş ya da ima etmiş.

Devamını Oku »

ŞOK DOKTRiNi - NAOMi KLEiN

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 15 May 2020 2 yorum
Şok Doktrini - Felaket Kapitalizmin Yükselişi , Naomi Klein ...
Naomi Klein, "Şok Doktrini" eserinde Kapitalizmin gücünü ve servetini, "serbest rekabet ortamında, demokrasinin nimetlerinden faydalanarak, ticaretle kazandığı” yalanının üzerindeki örtüyü kaldırıyor. Batı’da biriken servetin kaynağının emek ya da ticaret değil, 400 yıl süren yağmacılığın -daha sofistike yöntemlerle- devam ettirilmesi olduğunu iddia ediyor. Geçmişte olduğu gibi bugün de Güney Amerika'nın, Asya'nın, Afrika'nın servetlerinin kan, baskı, şiddet, talan, soygun ve yerli ulusların yoksullaşması karşılığında Batıya aktarılması süreçlerini inceliyor.

Devamını Oku »