İtiraz- 4 Sözleşmenin Alternatifi

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 5 Eyl 2020 0 yorum

İstanbul Sözleşmesine İtiraz Edenlere İtiraz 4*- Sözleşmenin Alternatifini Yazılabilir mi?

“İstanbul Sözleşmesine alternatif metni siz yazın!” diyorlar.
Böyle bir metne bizim yani Müslümanların alternatif metin yazma imkânı yok. Bu mümkün değil! Diyoruz.
Şöyle ki:
İstanbul Sözleşmesi öncesinde de toplumlarda şiddeti engellemeye yönelik yasalar ve yaptırımlar vardı. Yani bu sözleşmeye kadar kadın veya LGBTTQ+ birini öldürmek ya da yaralamak serbest değildi. Bu anlamda Sözleşme şiddeti cezalandırmayı teklif ederek değil, şiddeti yeniden tanımlayarak yenilik(!) getiriyor. Şiddetin fiziksel, ekonomik, psikolojik ve sosyal boyutları olduğunu da iddia eden sözleşme, kadim dinlerin binlerce yıllık ahlak normlarının talep edilmesini, hatta hatırlatılmasını dahi şiddet kapsamına alarak - bize göre- “ahlak” ve “erdem”e dair her tür beklentinin şiddet olarak tanımlanabileceği bir dinin toplumlara dayatılması olarak işlev görüyor.
Sözleşmenin ardındaki mantığa göre yeryüzündeki tüm şiddetin sebebi özellikle erken dönemde doyurulmamış, baskılanmış cinsellik ihtiyacıdır[1]. Şiddeti yaratan, cinselliği baskılayıp kontrol altına almaya çalışan aynı zamanda “ataerkil, patriyarkal, erkek egemen” düzeni de inşa eden, “normal”i heteronomativite (kadın erkek ilişkisi) üzerinden tanımlayan, eşcinsellik ve ensest yasağını koyan, "Ahlakı", “erdem, “din”, “namus”, “şeref”, "iffet" vs. diyerek topluma dayatan ve bunlara dayalı bir dil ile "şiddeti" nesiller arası döngüye sokan "Ahlak Erkeği" yani “andropos”tur. (Andropos: Evliyalar, peygamberler)
Eğer Ahlak Erkeği tarafından üretilen “dil” kırılır ve cinsellikler/cinsel eğilimler önündeki engeller kaldırılır; ahlak, ırz, namus, şeref, iffet, mahrem talebi ile diğer insanlara cinsel sınırlamalar koyan “Erkek Özne” ezilebilirse sorun kendiliğinden çözülecektir.
Bunu örneklemeler ile anlatmaya çalışayım.

Sözleşmenin Tanımladığı Bazı Şiddet Biçimleri:

  • Ahlak Erkeğinin(androposun, peygamberin) cinsel ilişkiyi, sadece kadın-erkek ilişkisini (heteroseksüellik) NORMAL olarak görerek sınırlaması ve LGBTTQ+ ilişkileri yasaklaması, bu tür ilişkileri norm dışı, anormal, "ahlaksız" olarak tanımlaması ve gaylik, lezbiyenlik, transseksüellik gibi cinsellikleri ötekileştirmesi şiddettir. (Dikkat edilirse bu şiddet tanımından hiçbir cinsellik biçimi (çocuklarla, bebeklerle, hayvanlarla, eşya ile) istisna tutulamaz. Çünkü ahlakı tanımlayan üst otoritenin (Tanrının) olmadığı yerde herhangi bir eylem ahlaksızlık olarak tanımlanamaz.)
  • Rayiç DİLDE kullanılan kelimeler, mantık ve ön kabuller ile serbest cinsel ilişkinin, LGBTTQ+ ilişkilerin, cinselliğin para kazanma aracı olarak kılınmasının ya da bu tanımlamaların dışında kalan tanımlanmamış diğer eğilimleri aşağılayan, dışlayan, ahlak dışı kabul eden DİLİN kullanılması da şiddettir. Dolayısı ile gay, lezbiyen, transseksüel, fahişe vs.yi ahlaksız, edepsiz olarak tanımlayan DİLİ yaymak da şiddettir.
  • Yeni nesilleri, “Ahlak Erkeğinin” (androposun, peygamberin) tanımladığı kadın erkek rollerini benimsemeye zorlayan ve LGBTTQ+ ilişkileri dışlayan bir dille yetiştiren ve onları kadın ya da erkek olmaya yönlendirerek eşcinsel, gay veya transseksüel olma fırsatlarını çalan(!) bir dille eğitmek de şiddettir. (Çocuğa kızım ya da oğlum diye hitap etmek şiddettir, gibi.)
  • Kadın, hangi yaş grubunda (18 yaşın altında kız çocukları kadındır) ve hangi ilişki/sorumluluk biçiminde olursa olsun (karı-koca, anne, çocuk, kardeş, torun, komşu vs.) cinsel faaliyetlerine hiç bir sınırlama konulamaz. Dilediği yaşta, dilediği konumda, dilediği ortamda, dilediği kişi ya da nesne ile mahremiyet, nikâh, ahlak, namus, iffet gibi ananevi sınırlamalar olmadan cinselliğini yaşayabilir. Bu konuda her türlü engel çıkaran, ayrımcılık üreten tanımlama, fiziksel ya da dille müdahale, psikolojik ya da ekonomik yönlendirme hatta surat asma, şiddettir. Bunların öğretilmesi nesillerden nesillere aktarılması şiddet döngüsünün devamını sağlar.
  • Evlilik ya da kan bağının getirdiği sorumluluklar ya da vefa ve sadakat gibi tanımlar Ahlak Erkeğinin kadın cinselliğine çektiği sınırlamalardır. Dinsel, töresel, geleneksel, kan bağları ya da evlilik bağı ile kadının cinselliğinin sınırlanması şiddettir.
  • Kadının yaşının ve bekâretinin cinsel sınırlama sebebi sayılması, şiddettir.
  • Kadını erkekle uyumlu olmaya zorlayan “çocuk baskısı” şiddettir. Çocuk, kadını, psikolojik olarak “çocuğuna baba” arayışına itiyor. Cinselliğin çocukla ilintilenerek sunulması yani “Aile yönlendirmesi” şiddettir. Bireyi, evlilik bağı adı altında tek bir kişiye mahkûm kılan “aile”, “evlilik”, “sadakat” merkezli anlayış şiddettir. (Örnekler daha çoğaltılabilir. Bu konuyu daha önceki yazılarımızda işlediğimiz için daha fazla uzatmak istemiyoruz.)

Şiddetin iki temel kaynağı vardır: İlki iffet, namus, şeref, ırz, sadakat, vefa gibi normları ve, eşcinsellik, ensest ve diğer eğilimlerin yasaklarını üreten "Ahlak Erkeği" (Andropos, peygamberler) diğeri de bu normların ve yasakların kuşaklardan kuşaklara aktarılmasını sağlayan DİL ve Metinlerdir.

İstanbul Sözleşmesinin Çözümü: Çözüm ahlaki normların ve bunları gelecek nesillere taşıyan kaynakların (dini metinler, kutsal kitaplar vs.nin)  kökünün kazınması; Eğitim, edebiyat, medya ve toplumsal dilden, “Serbest Cinselliği” kınayan, önüne engeller koyan ahlak, edep, hayâ, namus, iffet, şeref, nikâh gibi erdemleri referans alan kelimelerin temizlenip gelecek nesillere intikalinin önlenmesi ve Ahlak Erkeğinin ezilerek toplumlar nezdinde küçük düşürülmesidir.[2]

Şimdi soralım: Bu tür şiddetleri çözmek için bizim teklifimiz ne?

İstanbul Sözleşmesine alternatif metin hazırlayabilmek için öncelikle ahlak, hayâ, edep, namus gibi tanımların ve bunları çevreden talep etmenin "Şiddet" olduğunu ve bu erdemlerden kurtulmamız gerektiğini kabul etmemiz gerekir.

Bu sözleşmeye alternatif metin hazırlamayı kabul etmek, Tanrının "Ahlak normu belirleyen merci" olmadığını artık Batılı eşcinsel felsefecilerin  belirledikleri
normsuzluğun/kuralsızlığın/ilkesizliğin/ahlaki sınırsızlığın temel olması gerektiğini kabul etmek demektir.

Yani “Tanrı'nın", karısının/kızının seks hayatını kontrol etmek isteyen erkekler tarafından uydurulmuş bir uydurma/sanrı olduğunu kabul etmemiz demektir.
Yani Tanrıdan geriye kalan HORTLAĞIN (Ahlakın) ve ondan doğan ırz, iffet, namus, şeref, edep, haya, mahrem gibi ŞİDDET üreten(?) kelimelerin DİLden, Kültürden, Edebiyattan ve Eğitimden tamamen kazınarak gelecek nesillere nakledilmesini durdurmayı kabul etmemiz gerekir.

Yani hiçbir sınır tanımadan her türlü cinselliği, "orgazmı" putlaştıran, "dokunulmaz" ve kutsal kabul eden fikri kabul etmemiz gerekir.

Yani toplu seks partisinden çıkabilecek toplumun ahlak ve erdem sahibi bir aileden çıkacak toplumdan daha güzel bir toplum olduğunu kabul etmemiz gerekir.

Yani toplumu, "eşcinsel ahlakı düzeyinde" formatlamanın yollarını aramayı kabul etmemiz gerekir.

Üstelik şiddetin temel kaynağını, vahşi kapitalizmin yeryüzünün tüm servetlerinin yarısını 6 kişide toplayarak neredeyse üç milyar insanı ISKARTA/ÇÖP pozisyonuna düşürmesinde, tarihin hiçbir döneminde görülmediği kadar çok insanın mülteci kamplarında yaşamaya zorlanmasında, vatanları yangın yerine döndürülerek geçim derdine düşürülmüş on milyonların yollarda telef olmasında, fakir zengin arasındaki durdurulamayan ve gittikçe daha büyük bir ivme ile açılan korkunç uçurumlarda değil de karısından, kızından, oğlundan AHLAK beklentisinde olan küçük erkeklerde görmeyi kabul etmemiz gerekir.

Bunları kabul edin ve "Peygamberlerden kalan bu "şiddeti" yok edecek bir Sözleşmeyi siz  hazırlayın" diyorlar. Gerçekten Müslüman kalarak böyle bir Sözleşmeyi hazırlayabileceğimizi mi düşünüyorsunuz?

NOT:
Sayın Emine Erdoğan Hanım efendi, "Nötr Cinsiyet"[3] , 
"Biyolojik cinsiyet" ve "Başkasının ahlakından sorumlu olmak, kimsenin görev tanımı değildir.[4]", gibi kelimelerle meselenin tam ortasından konuşurken, hala "kadına şiddet" diye babıllayan okumuş, yazmış, entellektüel, profesörler grubunun sorununun sadece meseleyi anlamıyor olmak olmadığını düşünüyorum. Bu kesimin "erkeğin kırıldığı", "ahlak ve erdem talebinin Şiddet sayıldığı", "Cinsiyetsizleştirmede" mesafe almış ülkelerin hangisinde ŞİDDET bitirilmiş, hangisinde nasıl toplumsal değişimler olmuş ve bu değişimler ile toplum nereye ulaşılmış gibi sorular üzerinde düşünmüyor olmalarını da bu anlamda garipsemiyorum.
Ahmet H. Çakıcı
Zilhicce 1442 / SULTANBEYLİ 

* Bu yazı HERTARAF haber sitesinde https://www.hertaraf.com/koseyazisi-ahmet-hakan-cakici-istanbul-sozlesmesinin-alternatifini-yazalabilir-misiniz-tabii-ki-hayir-olur-mu-oyle-sey-1691 yayınlanmıştır.

[1] Bu konuda Michel Foucault, Deleuze ve Quattari, Judith Butler (Cinsellik Belası) okunabilir.[2] Bu konunun detaylarına “Ahlak Sonrası Toplum: Queer Teori”  yazımızdan okunabilir.[3] https://twitter.com/emineerdogan/status/1108714260455194624
[4] https://www.sabah.com.tr/gundem/2019/11/25/emine-erdogandan-kadina-siddette-medya-dili-uyarisi

Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın

0 yorum:

Yorum Gönder