Soru ciddi, Cevap boş.
Daha önceki yazılarda, toplum olarak İslam Medeniyeti ile olan bağımızın ağır hasarlı olduğundan ve bu bağın medeniyetin ilk mensuplarınca üretilen dili anlamadığımızı bile anlamaya yetmediğinden bahsetmiştik. Bu medeniyete mensubiyete giriş cümlesi olarak değerlendirileceğimiz “Allah’a inanıyor musun?” sorusunun bile bizim tarafımızdan anlaşılmadığını fark etmek can sıkıcı olacak sanırım. Sorunun anlamı fark edilemeyince, soruya bir cevap da verilemiyor. Cevap verilmeyince, cevap ile elde edilmesi murat edilen hedefe de gidilemiyor. Girelim konuya.
Allah’a inanıyor musun? Evet!
Kitab’a Dair
Bismillahirrahmanirrahiym
Mikel Arrizabalaga |
İngiliz Tarihçi Arnold Toynbee’den bir alıntı ile girmek
istiyorum, “Sahip olduğu imkanlar düşünüldüğünde, ulaşılan hedeflerin büyüklüğü
göz önüne alındığında ve bütün bunların gerçekleşme suresi hesap edildiğinde,
tarihte Muhammed’le karşılaştırılabilecek 2. bir isim yoktur.”[1] Namuslu bir gözle bakıldığında
Hz Muhammed (sav) ve ensarının başarmış olduğunun ne kadar muhteşem bir şey
olduğunu fark etmemek mümkün değildir.
Selam dedik kurtulduk !...
Uzun süredir medeniyeti ağır hasarlı bir toplum olarak medeniyetin öncüleri tarafından kullanılan dili anlamadığımızı iddia ediyor ve bunun üzerinde düşünmeye çalışıyorum. Bu metinde bu konu üzerinde durmaya çalışan bir metin.
“Aranızda selamı yayınız.”
Allah Resulü’nden bize iletildiği düşünülen bir kelime. Benim anlayabildiğim kadarı ile ne Kitap ve ne Resul’ün mantığı ile çelişmiyor. Bu kelime üzerine pek çok şey yazılıp çizilmiş. Koca koca külliyatlar oluşturulmuş.
Selam vermenin faziletleri, selam alma ve verme şekilleri, kimin kime selam vereceği üzerine bir sürü eser verilmiş.