Soru ciddi. Cevap boş

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 13 Şub 2013 0 yorum
Soru ciddi, Cevap boş.

Daha önceki yazılarda, toplum olarak İslam Medeniyeti ile olan bağımızın ağır hasarlı olduğundan ve bu bağın medeniyetin ilk mensuplarınca üretilen dili anlamadığımızı bile anlamaya yetmediğinden bahsetmiştik. Bu medeniyete mensubiyete giriş cümlesi olarak değerlendirileceğimiz “Allah’a inanıyor musun?” sorusunun bile bizim tarafımızdan anlaşılmadığını fark etmek can sıkıcı olacak sanırım. Sorunun anlamı fark edilemeyince, soruya bir cevap da verilemiyor. Cevap verilmeyince, cevap ile elde edilmesi murat edilen hedefe de gidilemiyor. Girelim konuya.

Allah’a inanıyor musun? Evet!



Sayın Mehmet Doğan’ın sözlüğünde inanmak kelimesinin karşısında iman etmek, iman etmek kelimesinin karşısında ise inanmak kelimesi yazıyor.
-Allah’a iman ediyor musun?
-Elbette
-Neyine inanıyorsun ?
-Ne demek neyine? Her şeyine. Varlığına, birliğine, peygamberlerine, kitaplarına, meleklerine, alemleri ve beni O’nun yarattığına inanıyorum.
-Hasan’a inanıyor musun?
-Tabi.
-Neyine ?
-Yalan söylemez. Sözünü tutar.

Hissettiniz mi? Aynı soruya verilmiş iki cevap arasında mantık farkı var. Eğer “Allah'a inanıyor musun?” sorusuna cevap verdiğimiz mantıkla “Hasan’a inanıyor musun?” sorusuna cevap vermiş olsaydık; muhtemelen cevap, “Evet Hasan’a inanıyorum. Hasan, bir tanedir. Onun gömleğine, ceketine, ayakkabısına, kitaplarına inanıyorum.” gibi bir cevap gelmeliydi.

Eğer aynı soruya “Hasan’a inanır mısın?” sorusuna verdiğimiz cevap gibi bir cevap verseydik; ya “Hangi sözünü, hangi vaadini soruyorsun?” ya da “O her ne söylerse yerine getirir. Ben onun dediği her kelimeye inanırım.” Şeklinde bir cevap gelmeliydi.

Bizim cevabımız Allah’ın sözü/ kelimeleri ile ilinti kurabilen bir mantığın cevabı değil. Yani biz bu cevabı verirken Allah’ın kelimelerinin var olduğunun ve bizim bu kelimeyle kurmuş olduğumuz ilişkinin sorgulandığının farkında varmıyoruz.

Ayette onlar “semiğna ve eteğna” işittik ve itaat ettik derler diye tanımlanıyorlar ya işte o işitme kısmını soruyorum. Neyi işittik te neye iman ettiğimizi iddia ediyoruz. Biz iman etmek için işitmemiz gerektiğini dahi fark edemedik. Halbuki soruyu soran; işittiğimizi farz ederek soruyor "inandın mı/inandırıcı geldi mi/tatmin oldun mu?" diye.

Derdimi anlatabilmeyi kısaca beceremeyeceğim için dolanarak geleceğim.

Yaratıcı bir kudret/ yüce bir mantık var mıdır? Diye sorulMUyor. Allah var mı yok mu, da denmiyor. Ki evet vardır diye cevap verelim.

Alemleri kim yarattı, beni kim yarattı, bu düzeni kim kurdu? Sorusuna herkes aynı cevabı veriyor. Yani HERKES bir yaratıcı, bir kurucu, bir özel güç olduğunu perde arkasında ya da başlangıçta insan düzeyini aşan üst bir mantığın, bir enerjinin var olduğunu kabul ediyor. Aksi mümkün değil zaten.

Müslümanlar bu yaratıcı kurucu güce Allah derken başkaları Tabiat, Kozmoz, Evren, God, Tanrı, Yahova ya da her neyse onun adını verirler. Ateistler bile, bir ilk kudretin/ yaratıcı başlangıcın var olduğunu kabul etmek zorunda kalırlar.

Sorun bundan sonra başlıyor: Bu yaratıcı güç Allah, Tanrı, Evren, tabiat veya her neyse O'nun bir aklı var mı yok mu? Bir hedefi var mı, yok mu? Var ise; yarattıktan sonra yarattıklarına müdahil midir? Değil midir? Onlara karışır mı karışmaz mı? Yol gösterir mi göstermez mi? Talepte bulunur mu bulunmaz mı? Konuşur mu konuşmaz mı? Kelamı/kelimeleri var mıdır? Yok mudur?

Anladığım kadarı ile atesitler bu soruya "Alemleri var eden her ne ise; O'nun bir aklı, bir hedefi yok! diyerek cevap  veriyorlar.

Mekke müşrikleri ise (bugün deistler, agnostikler vs) derler ki; “Yaratıcı güç bizi yarattı ve kendi halimize bıraktı. Yani biz de kedi, köpek, ağaç, çiçek gibi öleceğiz ve toprak olacağız. Toprağımızdan otlar bitecek ve bir inek gelip bizi yiyecek. Hayat bundan ibarettir.” 

Biz ise İslamoğlu’ndan alıntılayarak; “Kuşlara yol gösteren Allah, yarattığı en muhteşem varlığa yol göstermez mi?” deriz.

"Elbette gösterir. O yaratıcı güç yarattığı üzerinde tasarrufta bulunur." diyoruz. Yani Allah’ın kelimeleri/müdahalesi vardır. Bu kelimeleri de bize Peygamberler ve vahiy aracılığı ile bildirir, deriz.

Gelmek istediğimiz yer burası. 

Yani bize “Allah’a inanıyor musun?” diye soran kişi Allah’ın varlığını kabul ediyor musun? Demiyor. Zaten bunu ateist bile kabul ediyor. O yaratanın konuştuklarına inanıyor musun?  Diyor.

Sorulan soru bu?

Ayetlerde, “Kuruduğu zaman toprağa yeniden kim hayat verir/yeşillendirir?” sorusuna müşrikler cevap olarak “Allah” diyorlar. Bu cevaptan sonra peki “Allah’a inanıyor musun?” sorusu geliyor. Yani O Allah konuşursa/konuştuğu zaman ona inanır mısın? Cevap olarak ya "Evet inanırım!" diyeceksin ya da "O konuşmaz!/ Bize karışmaz!" diyeceksin.

Ya yalanlayacaksınız. Diyeceksiniz ki, bir yaratıcı var ama o bize karışmıyor. (Dikkat edin yalanlamaktan bahsediyor. Yok saymaktan bahsetmiyor.) Allah’ın konuştuğu yalandır diyeceksiniz.
Ya da semiğna ve etağna. (İşittim ve itaat ettim!) Diyeceksiniz ki; O bize müdahildir. Bende bu müdahaleyi kabul ve tasdik ediyorum. Rabbim ben senin dediklerini duydum/anladım ve kabul ettim diyeceksiniz.

Üçüncü bir tavır daha var. Yani bizim tavrımız. Açıklamak için örneklendirme yolunu deneyeceğim.

Önce basit örneklerle, kolay sorularla başlayalım.

Resul soruyor;
   - Allah(cc) buyuruyor ki; "Ölümden sonra diriltip hesap soracağım." Bunu diyen Allah’ın seni, diriltip hesap soracağına inanıyor musun?
    Cevap : “Allah vardır ve birdir. Alemleri yaratan odur. Kitaplarına meleklerine…..”

    - Allah buyuruyor ki; "Ölümden sonra Cennet var cehennem var. Cennette huriler, köşkler, şaraplar sıkıntısız günler, Cehennemde ise zebaniler, ateş, irin ve eza var." Sen bunlara inanıyor musun? Gerçekten olacak gibi mi?
    Cevap : “Allah vardır ve birdir. Alemleri yaratan odur. Kitaplarına meleklerine…..”

    - Allah(cc) buyuruyor ki; “Yeniden diriltip hesaba çekeceğim sizi. Verdiğim her şeyin tek tek vaktin, gençliğin, paranın, malın, hesabını soracağım?" Bu kelimeler ciddiymiş gibi geliyor mu sana?
    Cevap : “Allah vardır ve birdir. Alemleri yaratan odur. Kitaplarına meleklerine…..”

    Daha zor sorular..
    - Allah(cc) buyuruyor ki; “Sizin kazandıklarınız da fakirlerin hakları vardır.” Buna inanıyor musunuz? İnanıyorsan cebindeki paranın bir kısmı fakirlerin, vermediğinde hırsız, gasıp olursun. Biliyorsun dimi? Cidden buna inanabiliyor musun?
    Cevap : “Allah vardır ve birdir. Alemleri yaratan odur. Kitaplarına meleklerine…..”

     - Allah(cc) buyuruyor ki; “Karşılığını Allah’tan beklemek üzere size verilenleri tasarruf ederseniz, bende sizin günahlarınızı görmezden gelip affederim…” Elinize geçenleri Allah uğrunda değerlendirirsen Ahiret’te, Allah kat be kat karşılığını verecek .. miş. İnanıyor musun Allah’a? Sence aldatılıyor muyuz?
     Cevap : “Allah vardır ve birdir. Alemleri yaratan odur. Kitaplarına meleklerine…..”

     - Allah(cc) buyuruyor ki; “Aranızda en hayırlınız takvaca en üstün olanınızdır.” Başbakanların, valilerin, avukatların, doktorların, şeyh çocuklarının, olduğu bir yerde sanayinin kenarında simit satan birinin hakka/doğruya/güzele daha yakın olabileceğini mi söylüyor bu ayet. Ciddi misin? Bu inanılabilecek bir şey mi ?
     Cevap : “Allah vardır ve birdir. Alemleri yaratan odur. Kitaplarına meleklerine…..”

      - Allah(cc) buyuruyor ki; “Allah size yardım ederse size yenilgi yoktur.” Ya da “Veli olarak Allah yeter.” Buna inanıyor musun? O halde 200 yıldır yaşadığımız halin ismi ne? Gerçekten buna inanıyor musun?
       Cevap : “Allah vardır ve birdir. Alemleri yaratan odur. Kitaplarına meleklerine…..”
  
       - Allah(cc) buyuruyor ki; “Az da olsa helal olan, sizin için nice mal ve servetten daha hayırlıdır.” Para mal servet güç olmadan bir şey yapılabilir mi? Buna inanıyor musun? Yani Resulün hasırının, kisranın ipek halısından daha hayırlı olduğunu mu düşünüyorsun? Gerçekten buna inanıyor musun?
       Cevap : “Allah vardır ve birdir. Alemleri yaratan odur. Kitaplarına meleklerine…..”

       - Allah(cc) buyuruyor ki; “Müminler kardeştir…Mümin erkekler ve kadınlar birbirlerinin velileridir…” Yani gerçekten Şiiler, Vehhabiler, Nurcular, Süleymancılar, Selefiler, Partililer, Partisizler, Tarikatçılar, Tarikatsizler kardeşler mi? Ciddi mi? Yoksa onlar ne zaman Müslüman oldular ki? Mi? “Siz birbirinizi Allah için sevmedikçe cennete giremezsiniz.” De deniyor. Gerçekten buna inanıyor musun?
        Cevap : “Allah vardır ve birdir. Alemleri yaratan odur. Kitaplarına meleklerine…..”

       - Allah Buyuruyor ki; “Habil dedi. Ey kardeşim sen, beni öldürecek olsan da sana elimi kaldıracak değilim.” Kabil onu öldürdü ama kazanan Habil oldu. Şimdi bu mantık doğru bir mantık mı? Yani öldürülen Habil ama kazanan da Habil. Ya git ben hayatta kalan/ kazanan olayım da sen bana kaybetti de!” . Sence bu mantıklı mı buna inanabilir misin?
        Cevap : “Allah vardır ve birdir. Alemleri yaratan odur. Kitaplarına meleklerine…..”

Yeterlidir sanırım. Maksat hasıl olmuştur umarım.

Bunlar gibi bir çok soru soruluyor. Alınan cevap hep aynı. “Allah vardır ve birdir. Alemleri yaratan odur. Kitaplarına meleklerine…..” Görüldüğü gibi verilen cevabın sorulan soru ile ilişkisi yok. Bu Tanrının varlığına inanıyor musun? Sorusunun cevabı olabilir. Ama soruyu soran Allaha inanıyor musun? Diye soruyor.

Soru müşriklere sorulduğunda yalanladılar diye cevap veriyor ayet. Yalan saydılar. Allah’ın vaadlerine boş kuruntular, inanılmayacak vesveseler dediler diye cevaplıyor. Sanırım müşrikler soruyu bizden daha iyi anlıyorlar.

Yalnız bir başka sorun daha var. Biz inanmak kelimesinin iman etmek kelimesi ile aynı anlamda olduğunu da fark edemediğimiz için inandım derken ne dediğimizi de tam olarak bildiğimizi düşünmüyorum. İnanmayı 2 örnekle açıklamak istiyorum.

1. Örnek; Allah Resulü (sav) ile yakın dostu Ebu Bekir (ra) beraberce Medine’ye hicret ederken Mekkeli müşriklerin takibi altında Sevr mağarasına sığınıyorlar. Bir taşın diğerinin üzerine yığılması ile oluşan boşluğa sığınmış haldeyken müşrikler kapının önüne gelirler. Ayakları görülebilmektedir. Ebu Bekir endişe ile Resulün kulağına “Ya Resulüllah, şimdine yapacağız?”Der.  İnanmış birinin cevabı gelir “2 kişinin 3.sü Allah ise onlara endişe edecek ne var.” (Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir.’ Tevbe-40)

Neyine güveniyor bu adam? (Allah Resulü).

Dostuna.
Allah’a güveniyor. O burada. Endişeye mahal yok.

Benim bir dostum var. Diyor ki “Eğer siz sakınırsanız, biz sizi onların eline terk etmeyiz.”
Diyen Allah.
Resulü’de buna inanıyor.

2. Örnek; Yine Allah Resulünden;
Resul hasta, son demleridir. Ateşleniyor nöbetler geçiriyor. Bayılıp bayılıp kendine geliyor. Çok az bir parası var. Ayıldıkça Ayşe’ye (ra) soruyor “Onu felancıya verdin mi?”“Ey Allah’ın sevdiği; nasıl seni bu halde bırakır da giderim.” Deyince Allah Resulü çağırıyor amcası Hz Abbas’ı (ra) ve ondan rica ediyor “Veriver şunu felancıya”diye. Şia’dan gelen rivayette Hz Abbas’ta vermiyor. Hz Ali’yi (ra) çağırıyor ve ona verdiriyor.

Derdi ne Allah Resulünün?

Son nefeslerini verirken, Dünyadaki çilesinin son anlarını doldururken, ebedi aleme ilk adımı atmaya hazırlanırken, Ateşler içinde Azrail’in görevini yerine getirmesini beklerken onun derdi üç beş kuruş.

Sebebi ne?
Allah’ı ciddiye almış.Hepsi bu.

Tekasür suresinin sonu: “Size verdiğimiz her nimetten sorulacaksınız.”

Evde esrar partisi yapılır. Birden polis dalar içeri bağırarak. Kimisi esrarı yutmaya kimisi camdan atmaya kimi tuvalete boşaltmaya koşar ya. Öyle bir telaş var üzerinde.
Allah’a inanıyorum. O üç kuruşun hesabını soracak. Soracağım dediyse soracak. İman ediyor.
Şüphesi, acabası yok.

Telaşı bundan. Sorulacağından emin. İnanıyor ki soracağım demişse, soracaktır.

Birkaç üniversiteye hazırlanan arkadaşla konuşurken kelime buraya geliyor dayanıyor: Ellerinde testler. "YÖK'e mi inanıyorsunuz Allah’a mı?" diye soruyorum. “Allah’a tabi ki!" diyorlar. Ama tüm hazırlığımız YÖK’ün sınavına.

Halbuki Allah siz bu kitaptan sorulacaksınız diyor.

YÖK’ün sınavına hazırlanma halimiz “iman hali”dir, Kuran’a inanma halimiz ise inanmanın “geyik” hali.

Diyoruz.

Afallıyoruz, kızıyoruz ne alakası var diyoruz.
Kelimelerde Allah’ı halimizle YöK’ü tasdik ediyoruz. "Sınava hazırlanmayın!" demiyorum. Anlatılanı anlamaya çalışın diyorum.

Şöyle bir önemi var bu sorunun ve cevabının.

Allah’ın varlığına birliğine inanmak Müslüman olmaya yettiğinde zihni/ruhi/hali/ameli bir devrime/inkılaba/değişime ihtiyaç kalmıyor. “Allah vardır ve birdir” demekle bitiyor. Müslüman/mümin oluyorsunuz.

Halbuki “Allah’a inanıyor musun?” Sorusunu Allah’ın kelimelerine inanıyor musun? diye anlayınca iş değişiyor. Ölümle bitecek bir süreç başlıyor. Değişim gerekiyor. Kontrol gerekiyor.

En azından Allah’ın ne dediğini bilmek gerekiyor.
Kelimenin ne olduğunu bilmek gerekiyor.

Ve her kelime ile bir sorgulama başlıyor. Ben bu kelimeye inanıyor muyum?

Bilmediği bir kelimeye inandığını iddia etmenin anlamsızlığını fark etmenin sıkıntısı ile soruyorum.
Halbuki Allah’a inanıyor musun denildiğinde. Evet Allah vardır birdir. Demiş olmamız yettiği zamanlarda. Yalan söylerken, helale harama dikkat etmezken, sokaktaki yetimden bi haberken 

Müslüman olabiliyoruz.

Mümin olabiliyoruz.
Şahit/şehit olabiliyoruz.

Yalan söyleyen, söz tutmayan, faizle, yetimle, miskinle, komşu ile derdi olmayan ancak Müslüman olabilenlerin üretebildiği mantığın cevaplayabileceği bir soru değil Allah’a inanıyor musun? Sorusu.

O yüzden topu taca atıyoruz.

Anlatabildiysem bir daha soralım.
Allah’a inanıyor musun?

Neyine?
Hangi kelimesine ?




 Ahmet H. Çakıcı

Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın

0 yorum:

Yorum Gönder