Konuya girebilmek için uzun bir girişe ihtiyaç duyuyorum. Müsaadenizle…
Anadolu ve ön Asya’nın BATI ile olan ölümüne, boğaz boğaza mücadelesi, sanırım son
2000 senelik dünya tarihin en önemli ve hiç gündemden düşmemiş başlığıdır. Batı
adına Doğunun yağması, Doğu adına bu yağmaya karşı konulması.
Batı ve Kuzey Avrupa’nın güneşi kıt, çürük, küflü, rutubetli iklimi, değerli madenlerden yoksun fakir toprakları, pazarlardan ve ticaret yollarından uzak ekonomileri sebebiyle içinde bulunduğu fakirlik adeta onu savaş ve HAYDUTLUK sanatında ustalaşmaya itmiş gibi duruyor.
(Mazid'den) 02.10.2023
Batı medeniyeti son iki yüzyılda dünyaya yalnızca teknoloji ve kapitalizmi değil, aynı zamanda -akla hayale gelmeyecek sayısız katliam aracını, ikisi patlatılmış on binlercesi patlatılamaya hazır bekleyen atom ve hidrojen bombalarını, sayısı binleri bulmuş katliamları, çevre felaketlerini, kirletilmiş suları, zehirlenmiş hava ve toprağı, devasa çöp dağlarını, Kuzey-Güney arasında korkunç boyutlara ulaşan gelir ve refah uçurumunu ve üç dünya savaşı[1] da hediye etti. Bir dördüncü dünya savaşının ayak sesleri de gümbür gümbür gelir oldu.
Buna rağmen Batı, ölüm teknolojisi ve söylem üstünlüğü ile dünya hâkimiyetini sürdürmeyi devam ettiriyor. Ancak 7 Ekim 2023 (Aksa Tufanı) sonrası süreç, bu üstünlüğü ciddi bir şekilde tehdit eder hâle geldi.
Sanırım Terry Eagleton’dı, “Bugünün insanının bilmek diye bir sorunu yok. O, bilmesi gereken hemen her şeyi biliyor. Onun daha çok bilmeye değil, bildiği o kelimeleri yeniden Peygamberi bir edayla dizmeye ve kitleleri ikna edebilecek hâle getirmeye ihtiyacı var.” diyen.
Sanırım haklı; bilmenin bu kadar yüke dönüştüğü, anlamını yitirdiği bir çağın daha önce yaşanıldığını sanmıyorum. Zira bilgi artık açmaktan çok örtüyor, genişletmekten çok daraltıyor, göstermekten çok bulandırıyor. Kitleler adeta usulsüz ve disiplinsiz bir heyelan, bir sel hâlinde üzerlerine gelen bilgi yığınının altında kaldılar. Bu onları felç ediyor, hareketsiz kılıyor.
Eğer sıfırlar 1’in önüne geliyorlarsa ne kadar çok olurlarsa olsunlar hiçbir değere isabet etmezler. Eğer sıfırlar, 1’in ardında iseler o zaman 1’le birlikte sayıları arttıkça kıymetleri de katlanır. Kitap yanlış hatırlamıyorsam sayıları neredeyse 2 milyarı bulan Müslümanların kendilerine değer katabilecek “BİR”lerinin olmadığından şikâyet ediyordu.
Aksa Tufanı Operasyonun ardından 57 tane oldukları iddia edilen Müslüman toplumların devletlerinin dünya siyaseti üzerindeki ağırlıklarının tam da bu 1’in önündeki sıfırların hükmünde olduğunu gördük.
Jean Baudrillard, Neden Hala Her şey Yok olup Gitmedi, s:1
Acayip bir cümle, anlayabildiğimiz kadarı
nasıl anlatalım bilmiyorum.
Eğer Karanlığı bilmiyorsanız AYDINLIĞI
bilemezsiniz.
Eğer soğuğu bilmiyorsanız sıcağı da
bilemezsiniz
Eğer denizin dışını bilmiyorsanız
denizin de farkına varamazsınız
Eğer ŞERRİ bilmiyorsanız, HAYIR da size
hiç bir şey ifade etmez.
Eğer Kötülük görmemmişseniz, İYİLİKten de
nasibiniz olmaz.
Eğer küfrü bilmiyorsanız İmanı da
bilmezsiniz.
Eğer HİÇ'liğe sahip çıkamazsanız
herhangi bir şeyi kıymeti de olmaz.
Elinde bir sürü şey olduğu halde farkında olmayanın elindeki her şey alınır.
Yok olmadı, anlatamadım.
***
Tekke 25- Bu Adamları Anlamıyoruz! Başçı İbrahim Efendi
Şu, 1400 senedir keşfedilememiş ayetleri keşfetme
seanslarından birindeydi.
“Bilirsiniz” deyip önce ayeti okudu. Ardından ayetin içinde geçen kelimelerden birine ne siyakı ne de sibakı ile uyuşan acayip bir mana verdi. Hiç Arapça bilmemesine rağmen bu yöntemle keşfettiği yeni anlamı heyecanla Beyefendi’ye anlatmaya başladı.
KABALIK Devletten Bulaşıyor
Biz de kaba olan devlettir; Görgüsüzlük, nezaketsizlik hatta gösteriş devletten halka sirayet eder.
Adliyedeyiz. Ufak bir trafik kazası için ifadelerimiz alınacak. Sert adımlarla 35-40’larda biri giriyor içeri. Diğer memurların ciddileşmesinden beklenen kişi olduğu anlaşılıyor. Kendisini bekleyenlere kendini tanıtmaya ihtiyaç hissetmeden doğrudan sorgulama işine girişiyor. Hitabeti, nezaketten ve görgüden hayli uzak. Yaşıtlarına da, babası yaşındakilere de “SEN” diye hitap ediyor. Neredeyse tüm cümleleri emir kipinde: “gel, anlat, yerine dön, yeter, çık dışarı, kes, uzatma”. Biri araya girmek istiyor, -sanki aradığı fırsat buymuş gibi- sesin tonu çıkabileceği en yüksek ve hakaretamiz tona yükseliyor. “RESMEN” ciyak ciyak bağırıyor.
Komplo kelimesi Türk Dil Sözlüğünde “topluca ve gizlice yürütülen plan” olarak tanımlanıyor. Ancak konu hakkında yazılan yazılara bakınca anlamın bundan ibaret olmadığı da anlaşılıyor. Kabaca bunları kendi kelimelerimle özetlemeye çalışırsam: “Gerçek olmayan ya da hakkında yeterince delil olmayan, içinde sıradan insanların anlayamayacağı özel simgeler ve mesajlar barındırdığı iddia edilen, insanlara düşman olmuş kötüleri ve onların kötü niyetli planlarını ifşa ettiğini iddia eden ve kendi içinde sürekli değişebilen bir mantık örgüsü olan modern zaman mitleri” şeklinde tanımlandığını söylemek mümkün.
Beyefendinin âdeti böyle…
Bayram namazını Üftade Camiinin girişinin sol tarafından çok
dar bir merdivenle çıkılan yukarı mahfilde kılar. Namazın ardından eş, dost
birkaç muhibban ile o küçücük mahfilde halka çevrilip salavatlar eşliğinde bayramlaşılır.
Sonrasında Üftade Hazretlerinin kabri ziyaret edilip kısa bir zikrullah geçilerek eskiden Sa’diyye tarikinin mensuplarının devam ettiği Dondurma Tekkesinin haziresinin önündeki kaldırım taşı döşeli yoldan, diğer hamuşanla[1] (susmuşlar) birlikte Osmanlıyı kuran kadrodan pek çok isim ve onlarla birlikte Bursa’nın hafızasının da yüzlerce yıllık selvi ağaçlarının altında dinlendiği Pınarbaşı Mezarlığı istikametine doğru ağır ağır ilerlenir. Tarihi sur kapısını geçince kıble tarafında kalan mezarlığın kenarından geçen yola bitişik türbede şahidesinde Cünûnîi Ahmet Dede yazan kabrin başında durulur ve eller gökyüzüne açılır.