Ey gönül umma vefâ bu
dehr-i sitemkârı denîden,
Bir yudum suyu dirîğ eylemiştir evlâd-ı Nebi’den
(Ey Gönül, sakın bir şey umma bu zalim dünyadan
Bir yudum suyu esirgedi Peygamberin bile evlâdından)
Gece Resülullah eve gelmeyince Ebu Talip iyice endişelendi. Olabileceğini tahmin ettiği her yere adam yolladı. Ancak hepsinden olumsuz haber geldi. Gün aydınlanmaya başladığı hâlde hâlâ Muhammed (sav) ortalıkta görünmeyince tüm akrabalarına ve Muhammed’i (sav) sevenlere haber gönderdi: “Herkes silahlansın Muhammed’in (sav) intikamını alacağız.”
Yaşı yetmişleri bulmuş beyefendi ne yaşını ne de
çevredekilerin endişeli bakışlarını umursayarak ağaca iyice yanaştırılmış
merdivene tırmandı. Yağmur gelmeden dutun toplanması lazım. Biliyor ki, yağmuru yiyen dutun hem lezzeti kaçar, hem
kurtlanır.
Sert ama dalı kırmayacak darbelerle sallanan dallardan yere indirilen dutlar, dört kişinin gererek tuttuğu savanlarda toplanıyor. Toplanan dutlardan, toplayıcılara ve seyredenlere pay ayrıldıktan sonra kalanlar, biraz misafirlere ikram, biraz da pekmez niyetiyle çer çöpünden ayıklanıyor.
Kadın Kocasını Neden Evden Atar?
Konuyu biraz takip edenler 6284 no’lu kanun çevresinde ciddi bir tartışmanın olduğunu bilirler. Gerek yürürlüğe girdiği 2012 yılından itibaren var ettiği ve sayıları her gün katlanan mağdurlar, gerek bu yasanın tam uygulanması halinde kadınlara yönelik cinayet ve şiddetin biteceğini ya da en aza ineceğini iddia eden kadın derneklerinin konu üzerindeki hassasiyeti, konuyu gündemden hemen hiç düşürmüyor.
Ancak kanaatimize göre, kanunun suiistimale çok açık olduğunu iddia eden mağdurlar ile kanunun kaldırılmasını isteyenleri “kadını dövme hürriyeti isteyen magandalar” olarak gören kesim arasında körler sağırlar diyaloğu var.
Bana sorulsaydı insanı;
"unuttuğunu unutan varlık" diye tarif ederdim.
İnsan kelimesinin nereden türemiş olduğuna dair kanaatimi ise - yakınlık arkadaşlık anlamındaki- ÜNS kökü yerine -unutmak anlamındaki- NİSYAN kelimesinden yana kullanırdım. Çünkü insan unutmaması gerekeni UNUTABİLEN bir varlıktır.
“Sözüm Var, Hiçbir Kadını Bir Erkeğe Muhtaç Etmeyeceğim”
Hemen hemen her siyasinin dilinden duyulabilecek bir cümleyi duymuştuk seçimin son günlerinde Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’ndan: “Sözüm var, hiç bir kadını bir erkeğe muhtaç etmeyeceğim[1]”.Bir slogan olarak özellikle hanımefendiler adına çok sempatik duran bu kelimeyi müsaadenizle biraz irdelemek istiyorum. Zira bazı kelimelerin, zihnimize düştükleri anda giyindikleri mana ile onları var eden ortamda yüklendikleri mana aynı şeyi ihtiva etmeyebiliyor. Doğdukları iklim çerçevesinde, onları var eden faktörleri sorgulamadan direk kabul ettiğimizde, onları var eden ancak bizim ilk anda kavrayamadığımız ilişki biçimlerini, değer yargılarını da -onları talep etmiş olmasak da- bünyemize nakletmiş oluruz.
Daha iyi bir gelecek için umut var edemeyen adaletsiz toplumlarda ortaya çıkan en belirgin şey, kötülüktür.[2]
Papa Francis, Evangelii Gaudium Vaazı
Bildiğiniz meseledir: Eskiler Kur’an’ı Kerim’de[3] Kehf Suresinde geçen Zülkarneyn’in yolculuğunu, yöneticinin sorumluluklarını anlatan bir kıssa olarak görürler. Kıssada Zülkarneyn, bir yolculuğa çıkar. Yolda bazı kavimlerle karşılaşır. Karşılaştığı bir kavim için Allah Teâla(cc) ona, “ister onlara azab et, ister onlara güzellikle davran” der. Zülkarneyn, “onların şer üzerinde gidenlerine azap edeceğim, hayra gidenlerinin de yolunu kolaylaştıracağım” diye cevap verir.
Adana’ya kadar gelebildik. Geceyi birçok depremzede ile birlikte Sabancı Camiinde geçirdik. Terminale gitmek istiyoruz. Bize yardımcı olabilecek kimseyi biliyor musun?
On bir kişiler. Karı koca iki çocuk, dede ve nine, belden aşağısı tutmayan sonradan özürlü abi, karısı, çocukları ve iki komşu. Geceyi geçirdikleri Sabancı Camii’nde hayırseverlerin ikramları ile karınlarını doyurmuşlar. Lakin bir taraftan birileri onlara yardım etmek için çırpınırken birileri de depremzedelerin telefonlarını ve cüzdanlarını çalıyormuş.
Aklıma Anamur’da deprem bölgesine giden minibüslerin önünü kesip “Yolunuz uzun. Yedirip içirmeden salmam” diye ikram etmek için çırpınan köylüler, kendisine uzatılan parayı almayıp “Bana ekmek, biraz da su” verin diyen amca; kucağında tuttuğu 2 yaşındaki kızına çorap isteyen ve kendisine verilen 10’lu çorap paketinden 2 tanesini alıp gerisini iade eden delikanlıya karşılık; tek katlı evleri ayakta olduğu halde yardım arabalarının önünü kesip içinde ne varsa yağmalamaya çalışan lüks arabalı köylüler geliyor.