Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu – Abdulvehap el Messiri

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 8 Tem 2021 1 yorum

  • Abdülvehap El Messiri İslam Dünyasının içinden olup hem içinden geldiği coğrafyayı hem Batıyı iyi bilen ve dünyayı çok yakından takip edebilen, kimliğini kaybetmemiş ciddi kalemlerimizden biriydi.
    Türkiye kamuoyunun ne yazık ki yeterince tanımadığı bu isme, hacmi küçük ancak çok ciddi kelimelere sahip bu eseri ile dikkat çekmek istiyoruz.

    Özet, kitaptan sanal ortama alıntıladığımız kısa pasajlar ve bizim onlara getirdiğimiz bazı yorumları ihtiva ediyor. 

    (Hatırlatalım! Hiç bir özet kitabın yerini tutmaz)

    Bismillah
    ***
    Bize göre sekülerizm, Batı ve Arap medyasında sürekli dile getirildiği gibi din ve devletin birbirinden ayrılması değildir. Sekülerizm daha çok epistemolojik (bilgi ve bilime dayalı düşünce) ve etik'ten MUTLAK değerlerin silinmesinden ibarettir. Öyle ki, bütün dünya, -hem insanlık hem de doğa- sömürülecek ve boyun eğdirilecek bir nesneye dönüştürülür.
    Abdulvehap. Messiri, Kalemin Dansı, Göstergenin Oyunu, s:11
  • Sekülerizm (laiklik) BAtının, sömürü ve hegemonyasının önünde engel olan DİNİ, AHLAKİ ve TECRÜBi Bilginin ortadan kaldırılarak her şeyi sömürülebilir KILMA ideolojisidir, diyor sanırım.
  • ***
    Eğer seküler epistemiyolojik (bilgiye dayalı düşünce) ile emperyalist tasavvur arasındaki yapısal benzerliği fark edebilirsek; emperyalizmin ilk ortaya çıkış yeri olan Batı'dan dünyanın geri kalanına seküler epistemolojik ve etik bir paradigmanın ihraç edilmesinden başka bir şey olmadığını da fark edebiliriz.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:12
  • Emperyalizm ya da sömürü düzeni denen "Tanrısız bir düşünce sisteminin toplumlara dayatılmasıdır. Böylece hırsızlık, yalancılık, tefecilik, bankacılık, sahtekârlık, katliam, yağma gibi DİNLERİN YASAK ettiği her şey dünyanın her tarafında meşru hale gelmiş oldu. En çok ve güçlü silahlar BATI'da olmuş olduğu için bütün bunları yapma hakkını da BATI eline almış oldu, diyor sanırım.
  • ***
  • Batı, Tanrının var olmadığını ya da öldüğünü ilan etmişti. Hala varsa bile artık epistemolojik (bilgiye dayalı) uygulamalar ve neyin AHLAKİ olduğunu belirlemede hiç bir etkisi kalmamıştır. Batının bununla demek istediği DOĞANIN (Yani tüm âlemin-AHÇ) fizik yasalarına tabi, tanımlanabilir, ölçülebilir, sınıflandırılabilir, İŞGAL EDİLEBİLİR, YAĞMALANABİLİR, boyun eğdirilebilir TANRI ile ilgisi olmayan bir maddeden ibaret olduğunu ilan etmekti.
  • Dahası insan da bu "değersiz" dünyanın bir parçası olarak taşınabilir, kullanılabilir ve üretim enerjisine dönüştürülene kadar baskı ve stres altında tutulabilir.
  • Hümanist düşüncenin özü budur.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:12
  • ***
    Materyalist (maddeye tapan) felsefenin gücünü pekiştirmesi ile maddi ve ölçülebilir olmayan "etik/ahlak" da önemini yitirmiştir. Etik kavramı menfaat ve haz ile eş anlamlı hale gelmiş, hayatın amacı menfaati ve hazzı korumak ile üretim ve karı artırmaktan ibaret olmuştur.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:13 
  • Eğer HAKKA tapmazsan Kudret seni menfaate tapmaya mahkum eder. Kudret'i memnun etmek mümkündür ancak nefsi doyurmak mümkün değildir. O yüzden en bela kölelik menfaatine tapma köleliğidir çünkü ne sonu ne de "yeter bu kadar" dediği memnuniyeti vardır.. (YEşil Efendi)
  • ***
  • Batı'da bilhassa Machiavelli ve Hobbes'tan sonra sekülerleşmenin (laikliğin) yerleşmesine paralel olarak "toplumsal İYİ olan DEVLETİN çıkarına uygun olandır, bireysel İYİ olan ise HAZZA ulaşmaktır fikri yerleşti. Bireysel yaşamın tek hedefi HAZ, kolektif yaşamın tek hedefi DEVLETİN çıkarına hizmet etmek olunca üretim artışı ve TÜKETİM mutlak İYİLİĞE ve dünya CENNETİNE ulaşmanın yolu oldu.
  • Bu noktada devletin silahlanmasını artırması hem TOPLUMUN İYİLİĞİNİN hem de bireysel HAZZIN garantisi anlamına gelir.
  • Üretim, Üretimi artırma ve pazar hakimiyeti üzerine kurulu kapitalist ekonomini, Batılı açgözlü insan doğasının doğal bir ürünü olarak zuhur eder..
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:13
  • HİTLER 1932 yılındaki meşhur konuşmasında "HAK, Alman ulusunun çıkarına olandır" dediğinde Aslında Nietzsche'nin bir sözünü tekrarlıyordu. O günden beri ulus devletlerde, "HAK" Tanrıyı değil, devletin çıkarını işaret eder.
  • ***
  • Arz, talep ve rekabet gibi mekanizmalar üzerinde genişleyen pazar ekonomisi ile birlikte, cedel ve çatışma üzerine kurulu bir BİREYCİ bakış toplumlara hâkim oldu. Bireyler karşılıklı empati ve iyi niyet eksikliği nedeniyle çatışmalar ve karşılıklı korkular içine düştü. Bu süreçte toplumsal dengeleyici kurumlar yani AİLE ve Kilisede çöktü.
  • Süreç, menfaatleri ve bireysel zevkleri için yaşayan, hiç bir derin içsel dengeye ve manaya sahip olmayan, ekonomik motivasyonları ve bitmek bilmez haz arayışları olan bireyleri ortaya çıkardı.
  • Manevi referansların ve manevi değerlerin yokluğunda GÜÇ, çatışmaların ve rant paylaşımının tek aracı olmak zorundadır.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, S:14
  •  Teavün'ün (paylaşımın) olmadığı toplumlar CEDELE (boğuşmaya) mahkûm edilir. Ne kazanan ne kaybeden huzur bulur, diyor sanırım.
  • ***
  • Batının sınırsız "ilerlemeye" olan imanı, "sonsuz büyüme ve yayılmayı" da içeriyordu. Buna saplantılı bir bağlılık gösteren BATI bu ilerlemenin faturası -maddi, anlamda çevrenin zehirlenerek kendi yaşam iklimini mahvetmesi, ahlaki yabancılaşma, insani toptan yok oluşa- gelip dayandığı halde sonuçları görmemezlikten gelmeye devam ediyor. Nihayetinde ne Tanrının, ne doğanın ne de insanın sınırlarını gözeterek (Bunu niçin yaptığı sorusuna cevap aramadan-AHÇ) istilasına (sömürgeciliğine, kolonyalizmine, emperyalizmine, yağmacılığına) devam ediyor.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı, Göstergenin oyunu, S:14
  •  BAtının "ilahi sınırları" tanımaktan vazgeçmesi ile sınırsız yayılma kararlılığı ve güç kullanımını meşrulaştırması, artık kendini dinginleyecek hiç bir sınırlamayı tanımadığı ve kabul etmediği anlamına geliyordu. Dolayısı ile sınırsız bir yayılmanın ve dünyayı tüketene kadar çevreye tahakküm kurmanın peşinde koşmaya başladı.
  • ***
  • Bu ideolojinin sonucu dünyayı elde etme hırsı uğruna bireyci ideolojilerin, istilaların, hegemonyanın ve tahakkümün zaferinin ilanıdır.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı, Göstergenin Oyunu, s:15
  •  ***
  • Emperyalizmin, güç ve iktidarın insan için kabul edilebilecek tek tapınılmaya değer ve etik için ölçü olduğu Darwin ve Nietzsche'nin sosyal felsefesinde doruğa ulaşmıştır.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:15
  •  Nietzsche gibi birini bile bu topluma sevdirmeyi başardılar ya.
  • Bu topluma yutturulan zehirlerin sonu gelir mi acaba?
  •  ***
  • Sömürgecilikle kazanılan servet, toplumsal sınıflar arasında adilane paylaştırılmadı. Bunun neticesi olarak üreten ama yoksulluğundan dolayı çok az tüketen fakir bir çoğunluk oluştu. Karşısında ise üretmeyen ancak sayıları çok az olduğu için çok az tüketebilen bir zengin azınlık oluştu. Bu durum döngüsel, sürekli tekrarlayan ekonomik durgunluklara (resesyon) neden oldu zira devasa miktarlarda üretilen malları almaları gereken büyük topluluğun maddi gücü, bunları almaya yetmiyor ürünler üst üste yığılıyordu.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:18
  •  Mesela Bili Bili amca sadece ABD'de 1 milyon 100 bin dönümden fazla toprağa sahip. Afrika ve Güney Amerika'daki topraklarının miktarı bilinmiyor. Aynı şahıs aşılama kumpanyaları ile fakirlerin elindeki son kuruşu nasıl emeceğim diye bin türlü numara çekiyor.
  • Diğer taraftan ürettiği Mikrosuft ürünlerini aynı fakirlere satmaya çalışıyor.
  • Ve dünyanın nüfusu çok fazla aşağıya düşürülmeli diyerek nüfus kontrolü seminerlerine, prezervatif ve kürtaj kampanyalarına destek veriyor.
  •  ***
  • Emperyalizm, Batılı seküler ve epistemolojik paradigmanın yalnızca bir tezahürüdür. Temel teori sekülarizmdir ve en önemli pratiği emperyalizmdir. Gerçekten de emperyalizm, sekülerizmi uluslararasılaştıran çok büyük bir mekanizmadır.
  • Sekülerizm ile Emperyalizm arasındaki güçlü bağlantıya Asya ve Afrika'da 400 yıldır süren acımasız eylemler şahitlik eder.
  • A Messiri, Kalemin Dansı, Göstergenin Oyunu, s:19
  •  Batı Tanrıyı umursamayacağını (sekülerizm, laiklik) ilan etti. Tanrının umursanmaması GÜÇLÜ olanın güçsüzü dibine kadar sömüreceği bir düzen kurdu (emperyalizm). Kurulan Düzenin devamı için hiç kimsenin TAnrıyı ve Tanrının sözlerini önemsememesi gerekiyordu. Emperyalizm bu yüzden sekülerizmi dünya dini haline getirmeye kalktı, diyor sanırım.
  • ***
  • Dünya'yı TAnrıdan bağımsız, tahakküm kurulacak, kullanılacak bir yer gibi gören materyalist, menfaatçi ve rasyonel bakış açısı milyonlarca insanın, kendine faydalı hale getirmek ve kendi üretiminde kullanmak için Afrika'dan Amerika'ya taşınması gerektiğine karar verdi.
  • Milyonlarca insanın kendi rızalarının aksine böylesi devasa bir operasyonla başka bir kıtaya nakledilmesi milyonlarcasının telef edilmesini gerektiriyordu. Beyazlar bir taraftan “ehlileştirmedikleri” ve kendi topraklarında KÖLE olamaya razı edemedikleri yerlileri yok ederlerken diğer taraftan Afrika'dan avladıkları siyahları onların yerine getirdiler.
  • Böylesi bir operasyon, sömürü ve üretimin Maximizasyonu mantığının dışında anlaşılamaz.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:19
  • ***
    Nazi soykırımı, Emperyalizmin kendine yönelik bir uygulamasından başka bir şey değildi. İnsanlar işe yaramayanlar yani kuru kalabalıklar, işe yaramaz parazitler (yahudiler, çingeneler, özürlüler, sakatlar, yaralı askerler vs.) ve üretimde faydalı olabilecek kullanılabilecekler diye sınıflanıyordu. İşe yaramazların ölü bedenleri; altın dişleri külçe altına, saçları ayakkabı fırçasına, kemikleri yüksek kalite gübreye dönüştürülerek işe yarar hale getiriliyordu.
  •  Aslında Hitler'in yaptığı İngiltere, ABD veya Fransa'nın yaptığından farklı bir şey değildi. Sadece onun fazlalıkları, işe yaramazları sürebileceği sömürgeleri yoktu.
  • A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:20
  • ***
  • BAtılı modern birey, kar etmek ve yaşam standardını yükseltmek için sürekli koşuşturma halindedir. Yaşlanıp üretkenliğini kaybedince diğer üretim gücünü kaybetmiş yaşlılarla birlikte klimalı bir odada ölümü bekleme kampına yollanır.
  • A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:21
  • “Kullan AT” dininin mensupları da kullanılır ve güçleri bitince ölümü bekleme kamplarına (çöp insan evine) yollanır. İnsan, Tanrıdan aldığı şerefi kaybedince kullanılıp atılacak bir çöpe dönüşür, diyor sanırım.
  • ***
  • Gerçekten de bu "tek kullanımlık kültür" her şeyi tüketen, israf eden ve her şeyi satılık olarak gören emperyalist faydacı bir kültürdür; enerji, ham maddeler, şarkılar, kadın bedeni ve ozon tabakası. Tüm Batılı filozofların şikayet ettikleri yaşamın her alanını otomasyona devretmeye yönelik eğilim ; işgal, despotizm emperyalist rasyonalizasyon epistemolojisinin ( Sömürgeci, köleci Tanrı ve ahlaktan yoksun bilginin ürettiği düşüncenin-AHÇ) dışavurumundan başka bir şey değildir.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı, Göstergenin Oyunu, s:21
  • Ahlaktan ve TAnrıdan yoksun BİLGİ (Yaradan Rabbin adı ile OKU'nmamış, terbiye edilmemiş bilgi (Alak 1.2), Güç, tahakküm, sömürü ve değersizlik üretir. Sonunda insan, kendini de yok etmek zorunda kalacaktır, diyor sanırım.
  • ***
  • İnsan doğasına yapılan atıflar beşeri bilimlerde tamamen ortadan kalkar. Bilimsel tartışmalar artık yalnızca parametreler, sayılar ve istatistiksel tablolar aracılığı ile gerçekleşir.
  • Edebiyat bile literatürünü mutlak insani değerlerden arındırmaya çalışan yapısal ve analitik teorilere hapsedilmeye çalışılıyor.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:23
  • Modern Tıp insanın doğasının, karakterinin, coğrafyanın, yediklerinin psikolojisinin vs. sağlığı üzerinde etkili olduğunu görmezden geldi ve bütün süreçleri kan ve idrar tahlilleri, röntgen filimleri, MR'larla idare etmeye başladı. Şimdi artık bu da reddedildi kapıda PCR testi yapıp sonucu bile beklemeden herkese aynı ilaçları veriyorlar.
  • İnsanlık, tarihin hiç bir döneminde bu kadar dar ve tEK tip bir kalıbın (yoksa tabutun mu demeliydim) içine tıkıştırılmaya, hayvani bir tekdüzelik seviyesinde değerlendirilmeye tabi tutulmadı.
  • ***
  • Dünyanın en EMPERYALİST (zalim sömürgeci-AHÇ) yönetimi ABD, aynı zamanda İnsan Hakları konusunda en ısrarcı retoriği geliştiren ülkedir. İnsan Hakları denen insanlığa ve insan doğasına yönelik bir saldırıdır. Hakları savunulduğu iddia edilen birey önce aileden cemaatten, toplumdan ve devletten soyundurulur. Sonra reklam, moda ve eğlence endüstrisi tekellerince yeniden tanımlanarak bir "tüketici" haline getirilir. Nihayetinde KAMUNUN sert kurallarına asla itiraz edemeyen, herhangi bir bireysellikten söz edilemeyecek ve egemene para kazandırma işlevinden başka bir işlevi kalmamış bir alete dönüşür.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:23
  • ***
  • Bize göre ahlaksızlığın yaygınlaşması sadece ahlaki değil aynı zamanda epistemolojik (bilgiye dayalı) düşüncenin bir sorunudur. Ahlaksızlık, insan doğasına ve insan onuruna yönelik saldırının sadece bir parçasıdır... Ahlaksızlık emperyalist saldırgan tasavvurun ifadesidir.
  • Mesela cinsel anormalliğin yayılması insan doğasına bir saldırıdır; çünkü insan cinselliği, neyin insani neyin olmadığı konusunda yargıya varabileceği bir referans noktasıdır. Bu noktada emperyalist tasavvur insan hakları arasında cinsel sapkınlığı seçmeyi de tanımlar.
  • A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:24
  • ***
  • Tanrının ölümünün ilanının sonunda insanın ölümünün ilanı ve her türlü referans (HAK, adalet, doğru, iyi vs.) çerçevesine karşı çıkan postmoderniz ideolojisi ortaya çıktı. Postmodernizm tam özgürlük ve rastlantı yasasına kesin itaat halidir.
  • A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:24
  • Artık elimizde ne İYİ kaldı NE doğru ne güzel. Her şey SANa GÖRE bana göre dinine mahkum edildi. Böyle bir varlığın TANRIYA boyun eğmesi mümkün değildi. Çünkü Tanrıya sadece İNSAN boyun eğebilirdi. Sanırım ahırdaki HAyVANLAR gibi yaşamaya mahkum ediliyor olmamız bu yüzden.
  • ***
  • Postmodernizm "dekorasyon malzemesi olarak kullanmanın dışında- tüm kimlikleri silikleştirir. Seküler ulusal merkezi devlet de bu durumda silikleşmeye başlar ve yerini yavaş yavaş renksiz, kokusuz, tatsız ve DİNSİZ bir karakteri olan çok uluslu şirketlere bırakır.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:24
  • Post modernist dönemin tanrısı, küresel ŞİRKETLERDİR ve bu Tanrı, her şeyi fabrikasyon bir tekdüzeliğe indiren ULUS Devletlerin de mezarını kazacak bir Tanrıdır, diyor sanırım.
  • Bakın şöyle çevrenize ve küresel İLAÇ ve AŞI baronlarının ulus Devletleri nasıl ezdiklerini, itiraz edenleri hiç göremediklerini görüverin lütfen.
  • ***
  • Batılı eski sömürü düzeninin yenilenmiş hali olan yenidünya düzeni, bugün dünyanın tüm uluslarını birer üretici ve tüketiciden yani kullanılabilir birer aletten başka bir şey olmadıklarına inandırmaya çalışıyor ki onları kolayca demir kafesin içine koyabilsin.
  • Yenidünya düzeninin en güçlü enstrümanı bilgi devrimi, burslar ve sözde bilimsel konferanslar ile devşirilmiş ve batılılaştırılmış olan 3. Dünyanın yetenekli zihinleridir.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:25
  • Yenilmiş ülkelerin en büyük sorunları "özgürleşmek ve yeniden ayağa kalkmak için" yetiştirdiği, okuttuğu, kurslar yaptığı, burslar verdiği yetenekli çocuklarının ÖTEKİLEŞEREK karşı cepheye geçişlerini yani devşirilmelerini engelleyememesidir, diye düşünüyorum.
  • ***
  • Kapsamlı sekülerlik (laiklik) tamamen farklı bir bakış açısıdır. Sadece kilise ile devletin ve kamusal yaşamın bazı yönlerinin ayrılmasını hedeflemez; dini, ahlaki veya İNSANİ olan tüm değerlerin sadece devletten değil, aynı zamanda kamusal ve özel yaşamdan hatta tüm yeryüzünden çekilmesini hedefler.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:29
  • Tam da bu düzeni kuruyorlar.
  • Dini ahlaki ve İNSANİ her türlü değerin YOK sayıldığı POSTHUMANİST (İnsanilik sonrasını) döneme geçmeye çalışıyorlar.
  • Ve ne yazık ki biz de buna razıyız.
  • ***
  • Müslüman bilincin inandığı Tanrı her zaman dünyaya içkindir ve ondan ayrı bir varlığı yoktur... Müslüman Arap geleneğinde çocuklara "Ahbabullah" (Allah'ın ahbabı, sevdikleri) denir. Bu, çocukların Allah'a çok yakın oldukları anlamına gelir, bu da bir içkinliğin dokunuşunu ifade eder. Bununla birlikte Yaratan ile yaratılan arasında çok dar olsa da (şah damarından yakın) kapatılamaz bir mesafe vardır.
  • A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:30
  • Tanrıya bir yer izafe edilemez çünkü o hiç bir yere sığmaz. Aynı anda O'nun ikametgahı insanın kalbidir. HEM ulaşılmayacak kadar uzaktır, hem insanın ruhundan daha yakın.
  • ***
  • Dünya (insanlık ve doğa) tamamen doğa yasalarına tabidir" dediğimizde insan, ya üretim (Marx ve Adam Smith) ya da üreme (Freud) üzerinden tanımlanmak zorunda kalır; "yaşamak, hayatta kalma mücadelesinden başka bir şey değildir;sadece en güçlüler hayatta kalır; ÜST insanın hesap vereceği hiç bir kurum yoktur(Nietzsce); Özbilinç fiziksel bedenden ayrılamaz( ruh yoktur); bir kadının bedeni onun kaderidir; ulusal özellikleri kan ve toprak belirler; bir insan maddi unsurlardan başka bir şey ihtiva etmez; madde kendini düzenler; her şey ve tüm değerler görecelidir; her şey kutsaldır ya da hiç bir şey kutsal değildir... gibi ifadelerin herhangi birini kullanıyorsak bilinçli veya bilinçsiz olarak kendi kendini yöneten ve kendi kendine yeterli olan bir evrenden bahsediyoruz demektir. Yani Panteizmden.
  • Batı Modernitesinin altında yatan paradigma tam da budur. Panteizm.
  • A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:33
  • ***
  • Modern Devlet, dini veya ahlaki bir temelde meşruiyet aramak yerine değerden aranmış ve kendisini varoluş nedeni ile haklı çıkarmıştır. Başka bir deyişle Devlet, kendi kendini yaratan, HAKKIN kaynağı, HAKKIN kendisi, Haklılığı kendinden menkul ve sadece kendine Meşruiyetin kaynağı, kendi kendine yeterli, kendi kendini düzenleyen, kendi kendini dönüştüren ilan etti. Siyasal olarak kendisini, kendi dışındaki tüm değerlerden bağımsız ve sorumsuz ilan etti. Bu anlamda tüm İnsani değerlerden ve amaçlardan bağımsızdı.
  • A Messiri, Kalemin Dansı, Göstergenin Oyunu. s:35
  • Devlet Kendisini TANRI ilan etti. Bu devletin tüm ahlaki ve insani değerlere karşı sorumsuz olduğu ve kendine tapınmaktan başka bir hedefinin olmadığının ilanıydı, demek istiyor sanırım.
  • Başımıza ne geldiğini anlamamız için sanırım 100 yıla daha ihtiyacımız var.
  • ***
  • Eğer Tanrı bir millete hulul ederse ırkçılık (hümanizm), bir lidere tecessüm ederse faşizm olur. Ancak tecessüm sadece insanla sınırlı değildir zira Tanrı DOĞA'da da, maddede de tecessüm eder... Alman idealist felsefesi ile Tanrının tecessümü doğa/maddeye indirgendi. Ve böylece merkezinde doğa/madde meselesi olan hulül (kademeli yerleşme) , materyalist bir vahdet-i vücud(varlık birliği) ile nihai sona ulaştı.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:36
  • Batı önce Tanrının kendi kavmi olduğunu ilan etti (hümanizm), sonra liderini Tanrı ilan etti (faşizm), ardından da Doğa/maddenin Tanrı olduğunu ilan etti (Panteizm). Tanrı doğaydı, maddeydi. Kim onu iyi öğrenir, ona tapınır ve ona sahip olursa, TANRI'ya (doğaya, maddeye, bilime) sahip olma hakkını da elde ederdi.
  • Doğal olarak tüm yeryüzü toprakları ile maddesi ile parası ile bilimi ile onundu, diyor sanırım.
  • ***
  • Modernist seküler proje, proje yapısökümden başka bir şey değildir: sadece kendi zamansallığı içinde yaşayan birey hemcinsleri için kurttan başka bir şey değildir.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:38
  • Yapı sökümcülükle geçmiştekilerin inşa ettiği tüm değerleri yıkıp yerlerine de bir şey inşa edemeyince, insanın elinde geçmişine ve geleceğine (Galu belaya ve Ahirete) dair hiç bir şey kalmadı. BU insan, sadece bulunduğu anda yaşayan ve dolayısı ile anın zevkine varmaya çalışmaktan başka bir ümidi olmayan bir insan oldu. Yani Tanrı MENFAAT ve ZEVK oldu. Menfaat ve zevk ancak başkaları bunun bedelini öderse sürekli elde tutulabilecek şeylerdir. Herkes, bunlara tapınca; herkes, herkesi yemek için kurtlaşmak zorunda kalır, diyor sanırım.
  • ***
  • Batı projesi "insanı, insanın kurdu olarak yetiştiren" böylesi bir söylemi ve karanlık gerçeği örtbas etmeye çalışırken... Karanlık "aydınlatıcılar" bütün süreç boyunca oradaydılar; Darwin insanın dışındaki, Freud ise içindeki vahşi ormanı işaret ederek gayretle insanın yapısökümüne giriştiler.
  • Bu karanlık gerçeği faş eden, iç yüzünü gösteren ve karış karış irdeleyen Nietzsche oldu. Ona göre: insanlığın hem materyalist hem de logosantrik (akıl merkezci dil-AHÇ) zamanda anlamlı bir dünyası olamaz. Gerçek zamansallık tüm (ahlaki-ahlaksız) değerler ve amaçlardan kurtulmaktı.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:38
  • Darwin insanı ceset olarak, Freud ruh olarak değersizleştirdi. Nietzsche' de bunu sevinçle ilan etti, diyor sanırım.
  • ***
  • Tanrının ölümünü ilanın anlamı: İnsanın hiç bir amaca ve değere sahip olmadan belirsiz ve rastlantı ideolojisi üzerine yaşaması gerektiğini söylemektir... Nietzsche'nin bırakın Tanrıya, Tanrının gölgesine (ahlaka-AHÇ) bile tahammülü yoktu.
  • Ancak böylece modern bir dünyaya; ruhu olmayan, bütünlük aramayan, doğru ya da yanlış (ahlaki veya ahlaksız-AHÇ) yargı bildirmeyen, sebep ve sonuç belirtmeyen, insan doğasına (fıtrata) vurgu yapmayan, amaç ve farzlar içermeyen, öznesiz ve nesnesiz, semavi veya dünyevi ayrımı yapmayan, özgür ve merkezsiz bir dünyaya ulaşabiliriz.
  • Yalnızca ÜST insan ve ALT insanların olduğu; sonsuz kez tekrarlanan özgürlük.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:39
  • Ancak TANRI ve AHLAKIN tüm izlerini yeryüzünden silersek ÜST İNSANLAR (Batılılar) mutlak bir dünya hâkimiyetine ulaşarak ALT İNSANLARI (yani geri kalanları) ebediyen köle edinebilir. Tanrı ve AHLAK durduğu müddetçe BATI her zaman tehdit altındadır, diyordu sanırım NİETZSCHE.
  • TAm da onun ütopyasını inşa ediyorlar.
  • ***
  • Richard Rorty, moderniteden her şeyi kutsallıktan arındırmak, kutsalsızlaştırmak (dedivinization) projesi olarak tanımlar; insan -kendisi dâhil- hiç bir şeyi ilah edinmeyecek ve hiç bir şeye ibadet etmeyecektir. Hiç bir şeyi kutsal görmeyecek, kendi zamanını aşmak için hiç bir çaba göstermeyecektir.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, S:39a
  •  İnsan ANI yaşamalı, zevkini çıkarmalı Ahiret ya da daha özel bir zaman için hiç bir anını israf etmemelidir. Çünkü insanın zevkinden, menfaatinden, şehvetinden başka hiç bir KUTSALI olamaz, Olmamalıdır, ideolojisidir modernite, diyor sanırım.
  • ***
  • Postmodernizm, bir postmodernist tarafından "Hiç kimseden gelmeyen, kimse tarafından planlanmayan, hiç bir şeye yönelik olmayan, boşlukta vızıldayan" olarak tanımlanmıştı.
  • Buradaki yozlaşmış dil, gerçekliği post şu veya bu olarak gören ve dünyaya bakıp boşluktan başka bir şey göremeyen, çıkmaza girmiş kültürel ve felsefi bir projenin ifadesidir.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:40
  • Tanrı toprağa verilince İnsan "nereden geldim, niçin geldim, nereye gideceğim, niçin yaşıyorum, varlığımın, iyiliğin, kötülüğün anlamı ne?" gibi sorulara bırakın cevap vermeyi, soramaz oldu. Post-Turth diye geldiğimiz ve yeryüzünde artık sadece anlamsız bir boşluk gördüğümüz şu an İNSANIN varlık olarak anlamını yitirdiği, boşluğa düştüğü bir andır, diyor sanırım.
  • ***
  • Sekülerizm; gerçekliğin tüm düzeylerinde işleyen, modern bireyin kişisel rüyalarını, kamusal yaşamı ve davranış biçimlerini şekillendiren modern Batı Medeniyetinin temel ve kapsayıcı paradigmasıdır. Tüm dünya görüşleri gibi (dinleri gibi-AHÇ) Tanrı'ya, doğaya ve insanlığa yönelik kendi bakış açısını sunar.
  • Sekülarizm her zaman Tanrıyı reddetmez, onu kenara iter. Yalnızca doğa ve insanı muhatap aldığı iddiasındadır.
  • A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin, Oyunu, s:48
  • Laiklik Tanrıyı inkâr değildir, Tanrıyı işlevsiz kılmak, umursamamak, tavan arasına kaldırıp unutulmaya terk etmektir, diyor sanırım.
  • ***
  • Aslında sekülarizmin tarihi bundan ibarettir: Tanrı'nın kenara itilmesi (ya da ölümü) ile insan ve doğanın merkeziliğinin ilanı ile başlamıştı. Şimdi sıra insanın kenara itilmesi/ölümü (posthumanizm) ve doğanın ölümünün (ekolojik felaket)
  • yaklaşmakta olduğunu ilanına geldi.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:52
  • Laiklik Tanrıyı umursamayacağını ve insana odaklanacağını söyleyerek yola çıktı. Gele gele insanı ve doğayı öldürmenin eşiğine geldi. Bir yandan Posthumanizme (İnsan sonrasına) giderken bir taraftan da İklim felaketinin haberlerini her tarafa yayıyor, diyor sanırım.
  • ***
  • Ekonominin ardından Rönesansla birlikte Siyaset sekülerleşip devlet kendi kendini amaç ediniyor. Dolayısı ile Tanrıya, Kiliseye, ahlaki ve insani ideallere karşı sorumluluğunu reddediyor. 18. Yüzyılda felsefi bakış açısı sekülerleşiyor (ampirizm, rasyonalizm ve materyalizmle AKIL ya da madde kendi kendini referans alıyor). 19 Yüzyılda tahayyülün sekülerleşmesi (romantik edebiyatın, sanatın sekülerleşmesi ve organik metaforun yükselmesi). 20. Yüzyılda düşlerin ve bireysel davranışların sekülerleşmesi (hedonizmin demokratikleşmesi ve sana göre bana göre eylemlerdeki ısrarın ortaya çıkışı)
  • bunun sonucu insan faaliyetlerinin tümü insanilikten ayrıştırılmış ve insani normlardan "özgürleştirilmiş" oldu.
  • A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:53
  • ***
  • Sekülarizmin doğa-madde merkezli düşünce biçimi tam bir tahakküm kurarak insan özgürlüğüne dair tüm yanılsamaları ortadan kaldırır. Bu süreç -her ne kadar imkânsız olsa da- hedeflediği sosyal Darwinizm'e; çocuk pornografisi, nükleer testler, modern hayatın standartlaşması ve ilişkili trendlerle yaklaşıldığını gösterir.
  • Muhtemelen materyalist faydacı (Ahlak/Tanrıdan yoksun-AHÇ) akılcılığın en kusursuz örneklerini teşkil eden yaşlıların ve engelli çocukların "parazit" olarak sınıflandığı; Yahudi, Çingene, Polonyalı entellektüellerin tek kullanımlık "ıskarta insan" olarak değerlendirildiği Nazi Almanya ile bu ütopyanın hayata geçmiş olduğunu iddia edebiliriz.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:54
  •  Batının Mateyalist, Sekülerist, Tanrıdan ve Ahlaktan bağımsız "Faydacılığının" zirvesi NAZilerdi. Onlar Sosyal Darwinist düzeni kuramamışlardı.
  • Şimdi Batı, çok daha büyük imkânlarla üstelik dünya çapında fakirlerin çöp insanlara dönüştüğü gezme, seyahat etme, çalışma, çocuk yapma gibi en sıradan haklarının ellerinden alındığı bir Küresel sistemi kurmayı deniyor.
  • ***
  • Bir seçim yapma imkânımız yoksa ahlaki tavır da imkânsız demektir. Seçme şansımız olmazsa; ya kahramanların hamam böceklerine dönüştüğü ve her şeyin yenilgiye mahkûm olduğunun mutlak bilinciyle kararlar alındığı modernizmin kabusvari gerçekliği ya da simularkların (mış gibilerin-AHÇ) gerçek nesnelerin yerine geçtiği ve her şeyin sebepsizce gerçekleştiği postmodernizmin bir görsel oyunmuşcasına gerçekdışılığı vardır.
  • Özgürlük ve zorunluluğun hikâyeleri tüm zaman ve mekânların bireyleri için önem arz eder. Fakat 3. dünyanın insanları için daha acil, dolaysız ve daha ilgili olmaları muhtemeldir.
  • A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:67
  • Şöyle anlatalım: Şu an Maskesiz, sokağa çıkamıyoruz, birlikte ibadet edemiyoruz, hafta sonları ve akşam 7'den sonra evde hapisiz, dükkânımızı açamıyoruz.
  • Aynı anda "Bir Türk Dünyaya Bedel" ve "Ne Mutlu Türküm Diyene" oluyor. Yani gerçeğin yerine bir hayal dünyasının sanrılarını oturtuyoruz.
  • Sokağa çıkamayanların kendilerini özgür sandıkları yapıya itiraz edenler AHLAKSIZ ve kendilerinden başkasını düşünmeyenler oluyor. Yani kahramanlar böcek gibi eziliyor.
  • Ve bu oyun en çok da 3. Dünyanın yenilmiş ülkelerinde oynanıyor.
  • Diyor sanırım.
  • ***
  • Bir İnuit Kabilesi kasırgaya yakalanmış ve bir aile birbirlerini tamamen yitirmişti. Ailenin kadınlarından biri tam bir sene sonra bulunduğunda kendisine bir elbise örüyordu. O kadar zor koşullarda tek başına yaşıyor olmasına rağmen ördüğü elbiseye bir nakış örmeyi unutmamıştı.
  • Faydacı pragmatist postmodernist düşünce için bu kadının davranışı boşa zaman harcama temelli bir geri kalmışlığı ifade eder.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:70
  • Batılı sömürgeciler Afrika'yı işgal ettiklerinde gördükleri çıplak kadınları -O dönemde BAtılı kadınlar baştan ayağa bedenlerini örten giysiler giyerlerdi- ilkelliğin ve yabaniliğin göstergesi olarak kabul ediyorlar. Bunun anlamı sadece yarım yüzyıldan daha kısa bir süre içerisinde Batı zihniyetinin bir uçtan diğerine -örtünme lehine bir önyargıdan örtünme aleyhine bir önyargıya- hızlı bir geçiş yaptığını gösteriyor.
  • ***
    Bu nedenle Batılı kadınların bir çoğu; günümüzde açık giyinmekte ve buna itiraz edenler -estetik kaygılarla bile olsa- "modası geçmiş fikirlere sahip dar görüşlü olma" suçlaması ile karşı karşıya kalmaktadırlar.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:73
  • ***
  • Sözlükler "önyargı"yı belli bir bakış açısının savunulması olarak tanımlamaktadır. Mütehayyizan sözcüğü Kur'an'da geçmektedir. (Enfal 8/16) Kadim sözlükler bu terimi görmezden gelirken, modern sözlükler anlamı konusunda tartışma içerisindedir.
  •  a) Önyargı, insan zihninin yapısı ile ilişkilidir. İnsan zihni tüm olayları bir seçicilik olmadan ya da içine kendi yaratıcılığından bir şeyler katmadan kaydetmez. İnsan zihni pasif olmayıp oldukça canlı ve üst seviye seçicidir. Algılama rastgele bişi değil, çok az kısmı tanımlanabilmiş bir örüntüyü takip eder.
  • b) Ön yargı dille organik bir bağa sahiptir ve her dilin önyargıları kendine özgüdür. Hiç bir insan dili, realiteyi tüm bileşimleri ile tanımlayabilecek söz dağarcığına sahip değildir.
  • c) Önyargı insan doğasının temel bir unsuru olup doğal kategoriler dışı bir varlık olarak insan varoluşunun, doğanın genel yasalarına indirgenemeyeceğinin göstergesidir. İnsani olan herşey, içinde bir derece bireysellik ve benzersizlik, dolayısı ile önyargı barındırır.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:74
  • ***
  • İnsanlar kendilerini (akıllarını, nefslerini-AHÇ) kabul edilebilir tek referans noktası haline getirdiklerinde "aşkın hakikat" fikrini terk ederek kendileri dışında bir odak tarafından yargılanmayı (ona tabi olmayı-AHÇ) kabul etmezler. Bu önyargı biçimi güce yönelik önyargı ile yakından, ilişkilidir.
  • Bunun anlamı, kişinin zafer kazandığında kendi iradesini dayatması ama yenilgiye uğradığında, galip olan ötekinin yargılarının ya da ona hükmetmesinin kabul eden pragmatist kişiliğin ortaya çıkmasıdır.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:77
  • Kişi Kendisinden yüce bir otoriteye (Tanrıya) boyun eğmeyi kabul etmediğinde aslında KENDİ otoritesini başkalarının üzerine OTORİTE olarak kuracak bir zemindedir. Buna gücü yetmezse kendisine GÜÇ yetirebilen otoriteye boyun eğmeye hazırdır. Çünkü gerek Tanrıyı reddederken, gerek kendini Otorite tayin ederken, gerek otoriteye tabi olurken aslında hep aynı şeye tapınır: Menfaatine. Diyor, sanırım.
  • ***
  • Aklını, (nefsini yani "bana göreyi" Tanrı edinmiş) pragmatist için tek HAKEM, güçtür. Bu nedenle pragmatist kişilik yenilen taraf olduğunda, güç dengesinde kendi lehine gerçekleşecek bir değişimi (yani bir gün gücün kendi eline geçmesini-AHÇ) sabırsızlıkla bekler.
  • Bu nedenle pragmatik kabulleniş, barış ve uyum sağlamak yerine, bitmek bilmeyen çatışmalar döngüsüne yol açar.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, S:77
  •  Ya HAkka taparsınız Ya da HAk sizi nefsinize, menfaatinize tapmaya mahkum eder. Menfaate tapınmanın neticesi bitmez bir CEDELİN (mücadelenin, kavganın) içine atılmaktır, diyordu Yeşil EFendi.
  • ***
  • Bazı önyargılar açık ve bilinçli iken, diğerleri örtük ve bilinçdışıdır.
  • Bilinçli önyargı, bir ideolojiyi bilinçli olarak seçen, dünyayı bu gözlükle gören, onun propagandasını yapan ve onun uğrunda ömrünü tüketenin önyargısıdır.
  • Bilinçdışı önyargı ise, birinin tüm ilkeleri ile bir bilgi sistemini farkına varmaksızın içselleştirmesi ve dünyayı o sistem aracılığı ile görmesidir.
  • Açık önyargı kendini ucuz propaganda da hissettirir. Örtük önyargı ise alıcısının farkına varmadan aldığı bir önyargıdır. Mesela Batılı filimler, şiddet ve gerilim gibi Batılı birçok önyargılı değerini örtük bir şekilde seyircisine taşır... Darwinci görüşün dünyaya taşınması kovboy filmleri ve Tom ve Jerry çizgi filmleri ile olmuştur. Hâlbuki onlar kendilerini Batılı barbar bilgi sistematiğini taşıma unsurları olarak değil masum birer eğlencelik olarak sunarlar.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, S:78
  • Filmleri seyrederken sadece eğlenmez aynı zamanda nasıl düşüneceğinizi de öğrenirsiniz. İlkinin farkında olur, ikincisinin olmazsınız, diyor sanırım.
  • ***
  • 1960'larda Körfez Arap ülkelerinde üniversiteler inşa edildiğinde, sınıflara ve konferans salonlarına sandalyeler konulması doğal karşılandı. Kimsenin aklına yere oturup kültürel kimliği devam ettirmenin daha iyi olabileceği fikri gelmedi. Belki de hiç kimsenin aklına Batılıların sandalyede oturmasının ülkelerinin soğuk iklimde olması nedeni ile olduğu ve halıya nemli yerden üşümemek için itibar etmedikleri gelmemişti.
  • Oysa bizim gibi sıcak ülkelerde omurganın yapısını bozan sandalyeler yerine halı çok daha iyi bir seçenektir. Şu an ilerlemenin sembolü olan sandalye Avrupalıların karanlık çağ dedikleri sefalet yıllarında da Avrupalıların seçeneği idi ve o zamanlar bolluk ve bereket içinde yaşayan Çinliler ve Araplar halı üzerinde oturuyorlardı.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı, Göstergenin Oyunu, s:86
  • ***
  • Mısır eğitim sistemi için en ciddi sorunun "ezbere" dayalı bir sistem olması olduğuna inanılan "ilerici" bir ortamda büyüdük. Colombia Üniversitesi'nde yüksek lisans için çalışmaya başladığımda benden bazı romantik şiirler ezberlemem istendi. Nedenini sorduğumda; ezberin, "metinle ilişki kurmak için en iyi teknik olduğu" cevabı verildi. Daha sonra Japon eğitim sisteminde ezberin eğitim metodlarından birisi olarak kullanılmakta olduğunu öğrendim.
  • İşin doğrusu şuydu: "İşin esası" ancak temel prensipler ve esaslar ezberlenerek öğrenilebiliyordu. O zaman anladım ki, "ezberin reddi" İslami mirasın kötü niyetli ve yüzsüzce reddi için kullanılıyordu. Eğer mirasımıza saygı ve bilinçle yaklaşmış olsaydık, muhtemelen ezberin eleştirel anlayışı geliştirmede kullanıldığı da fark edebilecektik.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:87
  • ***
  • 1940'lardan itibaren Batıcı düşünce Arap dünyasında bir gerileme yaşadı. Bu dönemde Müslüman Kardeşler (ihvan) gibi İslamcı, Genç Mısırlılar gibi sosyalist hareketler ve pek çok milliyetçi fraksiyon yükselişe geçti. Bu hareketler Arap kimliğine, ulusal ve dini mirasa vurgu yaptılar.
  • Her ne kadar, bunların amacı Batılı düşünce sisteminden (paradigmadan) uzaklaşmak ve kendine yakın bir şuur inşa etmek gibi görünse de; asıl hedef "Batı'yı yakalamak ve Müslüman/Arap kimliğini korurken onu modernite ile uyumlu hale getirmek" oldu... Ve bu eğilim, Batı Kültürel paradigmasını kabullenmeye ve içselleştirmeye yönelik bir girişim olarak işlev gördü. Böylece Arap mirası BAtılı bakış açısıyla yeniden keşfedildi ve hatta geriye dönük olarak yeniden formüle edildi. Öyle ki, buna göre Mutezile rasyonalist olarak yaftalanırken, İslam sanatı soyutlamacı bir sanat olarak tanımlanabildi.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:91
  • ***
  • GAzali, Descartes'ten yüzyıllar önce kuşkuculuğun öncüsü olmuştu. İbn-i Haldun -bir Marksist Arap düşünürün ifadesi ile- "diyalektik materyalizmin kurallarının %80'ini keşfetmişti." İbn-i Haldun bu düşünüre göre Marks doğmadan yüzyıllar önce Marksistti. Demek ki, İbn- Haldun Arap ve İslam düşüncesine katkısı nedeni ile değil, gizli Marksizmi nedeni ile kıymetli idi.
  • Yani Arap İslami mirası Batılı kültürel düşünce sistemine (paradigmaya) ne kadar yaklaşırsa ondan ne kadar referans toplayabilirse o kadar meşru ve değerli görülmüştür.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:91
  •  Yenilmiş olmak böyle bişi.
  • Kahyaların ahlakı efendilerinden alacağı "Aferinler" üzerine kurulur. 200 yıldır efendilerimizi bize "Aferin" desin diye yaşıyoruz. Efendilerimizden "aferin" almayan hiç bir şeyin kıymet bulamaması da bu yüzden sanırım.
  • ***
  • İşte ölümcül vuruş/hata tam burada: İslam'ın da Batılı kültürel düşünceye (paradimaya) yaklaştığı ölçüde meşruiyet kazandığı düşüncesindedir. Bir başka deyişle Batılı düşünceyi referans veren Müslüman entelektüeller İslami düşünce sistemini (paradigmayı), dışardan tam bir kültürel işgal olmaksızın, ustalıkla İÇERDEN Batılılaştırmaktadır.
  • A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:92
  • ***
  • ... Tüm araştırmacılar "Dünya mirasını (gerçekte Batı mirasını) araştırmak amacıyla birbiri ile yarışmakta, hiç bir zaman o mirasın altında yatan bilişsel kategorileri, tarihi kökleri veya onu doğuran sosyal mekanizmaları sorgulamamaktadır. Böylelikle araştırmacıların işi, "uluslararası" diye nitelenen gerçekte Batılı olan bilgiyi almak ve yeniden üretmek olan süreçleri işler kılmak olmaktadır.
  • Böylece hiç bir zaman Batılı kavramların ötesine geçemeyen ve misyonu, Batılı Bilim ve bilgisinin gelişimine katkı vermek olan kendi İslami ve Arap kültürüne yabancılaşmış çalışmalar ve kitaplar ortaya çıkar.
  • A. Messsiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:93
  • Buna "kendi kendini sömürgeleştirmek" deniyor sanırım.
  • ***
  • ... Bu insanlar üniversite diplomasını başarı ile alsalar bile bilginin işleyiş sistemlerine (epistemolojik paradigmalara) yönelik çok kıt bir anlayışa ve sınırlı bir eleştirel düşünce yapısına sahiptirler... BU eğitilmiş kesim çok tehlikeli bir cemaattir ve en aktif olan hizip onlardır. Değer sistemini Batılı çizgide yeniden şekillendirir ve Batılı paradigmayı tüm önyargıları/değer ölçüleri ile birlikte topluma dayatırlar.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:94
  • Batının eğitip aramıza saldığı, EĞ İT İLMİŞ akademisyenler, filim adamları, filim kurulları; aslında ne yaptıklarından da pek haberleri olmadan toplumu, hem zihinsel hem maddesel hem de ruhen SÖMÜRÜLMEYE uygun hale getiren nüfuz ajanlarıdır, diyor sanırım.
  • ***
  • Yenilmiş ülkelerin eğitimli sınıflarına göre Fransız devrimini; insanların soyut akla sorgusuz sualsiz tapınmaya başladığı, realitenin bu akla uydurulabilmesi için her türlü terörü meşrulaştıran ilk seküler devrim olduğu, devrimin tüm etnik ve dini kesimleri ortadan kaldıran merkezi bir hükumet kurduğunu hiç bilmiyormuş gibi; özgürlük eşitlik, kardeşlik devrimi olarak görür.
  • İlerlemenin, bazen elde edilen tüm maddi faydaları çok aşan yüksek bedeller ödenmesine sebep olduğunu bilmezmiş gibi insanlık tarihinin en yüce değeri olduğuna inanırlar.
  • Nietzsche'yi Tanrının ve insan soyunun ölümünü ilan eden bir filozof olarak değil de insanlık tarihinin en yüce filozofu olarak görürler.
  • Onlar, yapısalcılık ve yapısökümcülüğü edebi analiz yöntemlerinden biri sanırlar.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:94
  • ***
  • İster yurtdışında ister kendi ülkesinde eğitim görsün bu eğitimli "elitler", Batılı kültürel düşünce sistemini özümsemişlerdir. Okuduklarının hiç birini tasnif, denetim ya da eleştiriye tabi tutmadan Arapça ‘ya aktarırlar. Daha kötüsü de Üniversiteleri ele geçirmişlerdir ve Batılı bilimleri Batılıların yaptığı tarzda, onların bakış açılarından ve onların metotları ile öğrenmişlerdir. Müfredat da bu değerler üzerinden oluşturularak öğrencilere verilir.
  • A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:94
  • “Yenilmiş ülkelerin OKUMUŞLARI arttıkça yenilgilerinin, sömürülebilirliklerinin, kendi kendilerini sömürgeleştirme süreçlerinin hızlanmasının nedeni nedir?”, diye sormak sanırım bu noktada anlamsız.
  • ***
    Pazarda yürürken kazara birinin ayağına bassanız ve hemen "özür dilerim" deseniz, alacağınız tepkiler farklı olacaktır: Kimi "Önemli değil beyefendi. Çok kalabalık" derken bir başkası "Bir özürle her şey çözülecek mi? Özrünüzü bankada bozdurabiliyor muyum?" diyebilir.
  • Bu cevapları dinleyenler, cevapları, "ne kadar insancıl" ya da "ne kadar ruhsuz", "ne kadar kaba" ya da "ne kadar gerçekçi" bulabilir.
  • Özür dileyen için dilediği özrün kendisi bir "değer" ifade eder. BU değer manevi niteliktedir ve ölçülemez. Maddi dünyanın ötesindedir.
  • Özrün karşılığında maddi bir şey arayanın referansı ise PARAdır. Felsefede bu durum "maddi dünya" olarak tanımlanır. Para ile sınırlı değildir. Tüm dünyayı ölçülebilir olarak algılar. Bu nedenle ahlaki kökenli ölçülemeyen "değerin" bu dünyada karşılığı yoktur.
  • Bu düşüncenin tezahürü "Mumlar söndüğü zaman tüm kadınlar sarışındır" sözünde kendini tüm çıplaklığı ile ifade eder.
  • Aynı düşünce "Ne iş yapıyorsunuz hanımefendi?" sorusuna "Ev Hanımıyım" cevabı verildiğinde "Demek çalışmıyorsunuz" denilmesinde de kendisini hissettirir. Ölçü SADECE PARADIR.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:96
  • ***
  • Büyük bir otomobil üreticisi muhteşem denebilecek üst segment bir araba üretmişti. Ama arabanın bir kusuru vardı. Otomobil virajlarda yan yatıyor ve ölümlü kazalara neden olabiliyordu.
  • BU, fark edilince firma otomobilleri piyasadan çekme kararı aldı. Ancak zeki bir firma muhasebecisi tüm araçları geri çağırıp tamir etmek yerine kazalarda tazminat ödemenin çok daha az maliyetli olacağını hesapladı. Ona göre arabaların sadece bir kısmı kaza yapacak, kaza yapanların sadece bir kısmında ölüm olacak, ölüm olanların da çok az bir kısmı tazminat davası açacaktı.
  • Şirket bu rasyonel( menfaate yönelik akılcı) öneriyi kabul etti.
  • Sonuç olarak menfaate yönelik akılcılık (rasyonalite) insani ve ahlaki değerleri yok sayma pahasına tercih edilmişti. Birazcık KAN lekesi taşısa da firmanın kasalarının dolu olması daha önemliydi. Bunun için birçok insanın ölmüş olması üzerinde uzun süreli düşünmeye değmeyen bir ayrıntıydı.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:100
  • İslam'ın Aklı HAKKA, Batının aklı Menfaate tapar. Bu çok önemli bir farktır.
  • ***
  • Üstte zikredilen otomobil şirketinin ve 600'den fazla çocuk, genç ve yaşlı ABD'liye haber vermeden Plütonyum (radyasyon) enjekte edilmesi iznini veren ABD başkanı Eisenhower'ın, Nazi Almanya'sında insanlar üzerinde deney yapan bilim adamlarından hiç bir farkı yoktur. Kocası aslanlar tarafından parçalanırken fotoğraf çekmeye çalışan kadının da bunlardan farkı yoktur.
  • Hepsi tüm evreni kutsallıktan uzaklaştırıp her tuttuğunu yararlı bir nesneye dönüştürmek gibi UĞURSUZ bir beceriye sahipler. Materyalist görüşün özü budur.
  • İnsanın kutsallığını inkâr eder, menfaatçiliğin akıl üzerindeki üstünlüğünü kabul eder. Somut olmayan manaya yönelik değer ve erdemleri inkâr eder.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:102
  • ***
  • Hümanizm evrenin merkezine Tanrının yerine insanı yerleştirdi. Rönesans boyunca insanın merkeziliği kutsandı. Ancak materyalist (maddeci) düşünce ile (monist olduğu için) madde merkeze geldi ve insan, diğer her şey gibi maddenin hareketinin bir yansıması, sürecin gelişiminde hiç bir rolü olmayan ikincil bir öge haline geldi.
  • Hobbes, Machiavelli ve daha sonra aydınlanma düşünürleri, insanın bitki, hayvan ya da makineden farklı olmadığını ilan ettiler. Sonra ortaya Darwin, Nietzsche, Engels, Freud ve Derrida çıktı. BU düşünürler, bilindiği gibi insanın yapısökümünü gerçekleştirdiler.
  • İnsanlığı maddecilik yasalarına uygun şekilde yeniden inşa ettiler.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, 104
  • ***
  • Materyalist sistemde kutsal, mutlak ya da teleolojik olan hiç bir şey yoktur. İnsanın bu evrende var oluşunun amacı; evren üzerinde tam kontrolü, doğaya hâkimiyeti ve doğal kaynakları maksimum düzeyde kullanmayı sağlayacak bilgi birikimine ulaşmaktır. Bunu başarabilmek için insanlık ve doğa dâhil her şeyi açıklanabilmeleri için katı nedensellik ağına katmak gerekir. Bu durumda insanlar Tanrının halifeleri olmadıkları gibi, Tanrı tarafından onurlandırılmış falan da değillerdir; yalnızca (taş gibi, koyun gibi) doğal maddi varlıklardır.
  • Ahlak Yasaları da yoktur. Çünkü yaşamın tek gayesi üretim ve tüketimin maksimize edilmesi, kar edilmesi ve haz elde edilmesidir.
  • Üretim ve tüketim döngüsü, maksatsız ve engelsiz, Nietzsche’nin "ebedi dönüş" ya da paganların döngüsel tarihine benzer bir tarzda sürüp gitmelidir.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:107
  • İlerleme ideolojisinin gideceği ve gidebileceği tek yerin: neden "insanı YOK" etmek olduğu sanırım buradan anlaşılabilir.
  • ***
  • Modernite üzerine çalışan araştırmacılar çok sıklıkla,, Tarihsel pratik düzeyde materyalizmin kendisini Batı emperyalizmi olarak ortaya koymuş olduğunu görmezden gelirler... Batı önce Tanrıyı reddetmiş ve evrenin merkezine insanı koyup kutsallık atfetmiştir (hümanizm). Dolayısı ile dışsal hiç bir değerle (Tanrı ve ahlakla-AHÇ) bağlı olmayan, sınırsız ve kendisini referans alan bir varlık olarak gördü. Bunun neticesi “Güç”, insanlar arası iletişimde tek GERÇEK kıstas haline geldi.
  • Böylelikle Batı evrenin merkezine insanı oturturken aslında oraya kendini (beyaz adamı) oturttu (Çünkü en gelişmiş silahlar onda vardı-AHÇ) ve sadece beyaz ırkın çıkarlarına hizmet eden bir dünya yönetimi kuruldu. Böylece Hümanizm emperyalizme dönüştü.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:107
  • ***
  • Batılı insan, kümeler halinde dünyanın her tarafına yayıldı. Amerikan kıtasının -kendi topraklarında köle olmaya direnen- yerlilerine soykırım uygulayıp, boşalan toprakları işlemek için gereken işçi ihtiyacını Afrika'dan milyonlarca insanı Amerika'daki çiftliklere naklederek çözdüler. Bu insanlık dışı taşıma esnasında milyonlarca insan can verdi, hayatta kalanlar da perişan oldu.
  • Bu ekonomi, dünyanın dört bir tarafına askeri güçler konuşlandırılarak oraların kendilerine has ekonomik, siyasal ve kültürel yapıları yok edilerek, istihkâm edildi. (Hindistan'da İngiltere'ye rakip olmamaları için yüzbinlerce dokumacının elinin kesilmesi gibi-AHÇ)
  • Asya, Afrika ve Güney Amerika ucuz emek depolarına, hammadde kaynaklarına ve yüksek karlı pazarlara dönüştürüldü. Doğrudan müdahale eden askeri rejimlerin yerini, arkasında askeri bir düzen olan Batı çıkarlarına hizmet eden ekonomik yenidünya düzeni aldı.
  • Yerel yöneticiler, siyasal ve kültürel seçkinler bu çıkarların korunması için istihdam edildi.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:107
  • Yok yok, Messiri 2008'de vefat etti. Bugünü anlatmıyor.
  • ***
  • "İlerleme", Batı modernliğinin köşe taşıdır. Modernleşme, ilerleme adına gerçekleştirilir. Kalkınma, ilerlemeye hizmet eder; yapım ve yıkım projeleri, beş yıllık planlar, dramatik değişimler ve benzerleri "ilerleme" olarak nitelendirilen bir büyüye hizmet eder.
  • Kahire'nin küçük bir kasabasında dar bir sokağındaki adamdan, New York'un geniş caddelerindeki küçük bir çocuğa, Paris’te bir bulvardaki yaşlı adamdan, Çin'de otobanda kamyon süren genç bir adama kadar herkes ilerlemek zorunda olduğumuzu ve ilerle olmazsa yok olacağımız konusunda hemfikirdir.
  • A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:133
  • Kitleler "ilerleme" Tanrısına emeklerini, hayallerini, özgürlüklerini, Haklarını vermeye razı edilmişlerdir. Hâlbuki yenilmiş ülkelerde ilerleme politikaları hep daha fazla bağımlılığa ve gelişmiş ülkelerle aralarındaki farkın açılmasına hizmet eder, diyor sanırım.
  • ***
  • Çocukluğumuzda çocuklar ellerinde uçurtmalar ya da eski çoraplardan yapılmış toplarla boş arazilerde hep birlikte oynardık. Oyun anı sınıf çatışması ve sosyal eşitsizlikten kurtulduğumuz gerçek özgürlük anlarıydı.
  • Günümüzde ise oyunlar sosyal eşitsizlikleri artırıyor. Zengin çocuklar elektrikli, kendi kendine oyun oynama becerisi olan oyuncaklar veya büyük paralara alınmış oyun konsolları ile oynarlarken fakir çocuklar onların oyun videolarını seyrediyorlar. Bu oyunlar aynı zamanda ilerlemenin en yüksek düzeyini de temsil ediyorlar.
  • Tüm bunlar daha önce HİÇ yaşanmamış bir yalnızlık ve yabancılaşma duygusunu da üretmekteler.
  • İnsan başkaları ile "ünsiyete" (yakınlığa) ihtiyacı olan bir varlıktır. Bir başka deyişle, bu oyunlar, bireyin İNSANLIĞININ çok önemli bir yanını ortadan kaldırmaktadırlar.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:114
  • ***
  • Hayal etme, itiraz etme, başkaldırma ve değiştirebilme yeteneğini kaybeden bir realistin bana "Sen romantik bir hayalperestsin" demesine ihtiyacım yok. Geçmişte de şimdi de Mısır'da hayatın yoksullar için ne kadar zor olduğunu biliyorum. Ama artık, Mısır'da o yoksulların durumunun/ruh halinin (basit fikirli materyalistlerin iddia ettiği gibi) ekonomik durumlarının düzelmesi ile düzelmeyeceğinin de farkındayım.
  • Evet, Mısır'ın arka sokakları geçmişte de Cennet değildi. Bu çocukça karşılaştırma ile maddeperest gerçekliğe, bilime dayalı düşüncenin bize dayattığı ön yargılara teslim olmanın bizim için kurtuluş olmadığını da fark edebilmeliyiz. Bunun için mutlaka içtihadın ve tefekkürün kapılarını açmamız gerekiyor. Eğer bunu yapabilirsek neyi kazandığımız neyi kaybettiğimiz neyin ödül neyin bela olduğu da ortaya çıkar.
  • A Messiri, Kalemin Dansı, Göstergenin Oyunu, s:115
  • ***
  • İlerleme, çeşitli süreçlerden beslenen ortak bir insanlıktan ziyade, tek bir insanlık tarihinin olduğunu var sayar. Dolayısı ile kültürel ve tarihsel bağlamlarda BATI için iyi olanın insanlık için iyi olduğunu var sayar. Ki bu düşünceyi biz "Tarihsel Panteizm" olarak isimlendiriyoruz.
  • Her şeyden önce İLERLEME sadece ve bir hareket ve süreçtir. İnsanlar genellikle bir yerden diğerine giderken bir amaç bir hedef gözetirler ama materyalist Batı anlayışı için "niçin ilerleme?" sorusunun cevabı yoktur. İlerleme amaçsız bir süreçtir.
  • A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:116
  • ***
  • İlerleme, kendini referans alır. Varlığının sebebi kendisidir. Yani biz daha fazla ilerlemek için ilerleriz.
  • Bu çılgın ve amaçsız hareket ne tarafsız ne de masumdur. İnsan, doğal MADDİ ihtiyaçları olan tabii (Hayvani/bitkisel-ruhsuz) bir varlık olarak tanımlandığından ilerleme geleneksel, etnik (yerel), dini ya da ahlaki özgünlüklere kayıtsızdır. (Onları göremediğinden, görmeye değer bulmadığından ezdiğinin, zulmettiğinin, yok ettiğinin de farkında değildir.-AHÇ) ve maddi çıkar ile hazzın her şeyi dışlayarak) maksimum düzeye çıkarılmasından başka bir hedefe odaklanamaz.
  • A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:117
  • Dönüp dönüp aynı kelimeye geliyoruz: Ya HAKKA taparsın ya da HAK seni menfaate, nefse, hevaya tapmaya mahkûm eder. Bunun neticesi CEDEL/Boğuşmadır. O yüzden Menfaate tapanların olduğu yerde HUZUR, güven, paylaşım kalmaz.
  • ***
  • İlerlemenin kazancı maliyeti ile iç içedir. Bu yüzden ilerleme indekslerinin derinleştirilmesi ve genişletilmesi gerekir.
  • İlerleme kaynaklı bazı bedeller:
  • - Aile yaşamının parçalanması
  • - Yaşlı insanlara yaklaşım
  • - Kişiye hiç bir şey katmayan ve yabancılaşma duygusunu derinleştiren anlamsız ürünler
  • - Depresyon benzeri psikolojik ve nörolojik hastalıklar
  • - Gelişmiş toplumlarda görülen suç ve şiddetin artması
  • - Silahlanma ve kitle imha silahlarına yapılan yatırımlar (Tarihin hiç bir döneminde kitle imha silahlarına harcanan para üretim araçlarına harcanan paradan bu kadar fazla olmamıştı)
  • -Gezegenimizi hem aniden (nükleer silahlarla) hem aşamalı olarak (kirlilik ile) imha etmeye doğru gitme
  • -Turizm ve hareketliliğin toplumların sosyal dokularının ve kültürel mirasının ve çevrenin üzerinde olumsuz etkisi
  • - Gerçekliği algılama ve değiştirme yetisinin giderek azalması (post Truth)
  • - Gittikçe artan yabancılaşma, yalnızlık ve kopuş duygusu
  • - Uyuşturucu ve alkol bağımlılığı
  • - Pornografi
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:120
  • ***
  • İlerleme ideolojisinin en çok yeryüzünün Batı diye adlandırılan kısmına fayda sağladığının buna karşılık o faydanın bedelinin dünyanın geri kalanı tarafından ödenmek zorunda kalındığının da unutulmaması gerekir.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:121
  • ***
  • ...bu noktada tarım ilaçlarının kullanımı "ilerlemenin” göstergesi sayılır oldu. Ama daha sonra bu ilaçların uzun vadeli çevreye verdiği zararın anlık elde edilen faydadan çok daha fazla olduğu keşfedildi. Bu yüzden bir zamanlar haşere ilaçlarının kullanımını hararetle tavsiye eden BM Gıda ve Tarım Örgütü şimdi bunları kullanmamayı önermektedir. Bir zamanlar ilerleme göstergesi sayılan haşere ilaç kullanımı, şimdi geri kalmışlığın göstergesi olarak kabul edilmektedir.
  • A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:120
  • Gelişmişliğin işareti olan kimyasal İLAÇ sanayii, gelişmemiş ülkelerin topraklarını zehirler.
  • Seyredelim bakalım GELİŞMİŞLİĞİN işareti olan aşılar gelişmiş ülkelerin çocuklarına mı, gelişmemiş ülkelerin çocuklarına mı vurulacak?
  • ***
  • Bu gibi değerler Darwin ve Nietzsche'nin eserlerin zirvesine ulaşan materyalist Batılı görüşün ürettiği sloganlardır. Bu düşünürler İNSAN doğası ile madde doğasının ayrımını yapmazlar. Aksine materyalist biyolojik değerlerden kaynaklanan çatışma ve mücadelenin hem doğayı hem insanları, hem ormanı hem taşı hem hayvanı hem de insanı belirlediğinin altını çizerler. Bu görüşe göre "HAYTTA KALMA" yaşamın TEK amacıdır.
  • Evrimin TEK ARACI, sürekli ve şiddetli mücadeledir; hem insanlık hem evren için tek KUTSAL DEĞER güçtür.
  • A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:122
  • ***
  • Darwin ve Nietzsche ile zirvesine ulaşan Batı düşüncesi bize İNSAN olmadığımıza, hayvanlarla aynı olduğumuza sürekli birbirimizle boğuşmamız gerektiğine ve GÜÇ’e/GÜÇLÜYE tapınmamız gerektiğine ikna etti, diyor sanırım.
  • A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:130
  • Dikkat edin seküler ideolojiler sürekli Süpermenleri yani güçlüleri bize överler.
  • ***
  • Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın, Sen münezzehsin.. (3/191) Çok katmanlı mana ve kimliklerle başa çıkamadığı, yani insanı insan olarak tümdiğer varlıklardan ayıran özelliklerle baş edemediğinden, yüz hatları olmayan,dümdüz bir evren ortaya çıkarmıştır. Batılı akla ve bilime (epistemolojiye)dayalı proje yalnızca Tanrının varlığını değil aynı zamanda insanın varoluşunuda inkar eder. Gururla ilan edilen Tanrının ölümü aslında insanlığın ÖLÜM ilanıdır.
  • A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:130
  • ***
  • Pratik boyutta -kaynakların kontrolü, üretim ve tüketimin maksimizasyonu ve sürekli ilerleme- fikrine dayalı Batılı proje kozmik bir duvara çarpmak zorundadır. Eğer dünya nüfusunun sadece %20'lik bir kesimini oluşturan Batılılar, dünya doğal kaynaklarının %80'inden fazlasını tüketiyorsa, bu durumda bu projenin taklit edilebilirliği ya da bir başkası tarafından da tekrarlanabileceği tezi anlamını yitirmiş demektir.
  • A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:132
  • Batı hayat standardını tüm Afrika'yı ve dünyanın geri kalanını sömürerek sağlar. Eğer aynı hayat standardını Çinliler, Hintliler veya Brezilyalılar kendi vatandaşlarına vermek isterlerse öncelikle BATINın sömüreceği yer kalmayacağından hayat standartları bir güney Amerika ülkesinin altına düşecektir. İKincisi bu asla olmayacaktır çünkü böylesine müsrif bir hayatı tüm Çinlilere, Hintlilere vermeye bu dünyanın kaynakları yetmeyecek bir kaç tane daha sömürülecek dünya bulmamız gerekecektir, diyor sanırım.
  • ***
  • Batı Medeniyeti 1. Dünya Savaşı'na kadar süren özgüvenini büyük ölçüde yitirmiştir. Ayrıca merkezilik ve evrensellik duygusunu da yitirmiştir. Batılı modernliğin yoğunlaşan krizinin (iki tane dünya savaşı, üst üste biriken kitle imha silahları, ekolojik kriz, Batılı insanın kendisine, çevresine, ailesine hatta anne babasına yabancılaşması) gölgesinde bu durum beklenen bir durumdur.
    A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, S:133
    Çİn'in devreye girmesi ile Batı'da çok belirgin hale gelen telaş, panik ve BİG RESET gibi teşebbüsler, çökmekte olan sistemin onarımı, kurtarılması için girişilen teşebbüsler. Sistem çöküyor sorun şu "kimin üzerine çöküyor".
  • *** BAtı bağlamında büyük teori, tam kesinliğe ulaşmaya, nihai açıklamalar elde etmeye ve kapsamlı çözümler sağlamaya çalışan teoridir. Hedefi insanlığın doğa üzerinde mutlak egemenlik ve kontrol kurmasını sağlamasıdır. Böylesi bir egemenliğin mümkün olmadığı anlaşıldığında, Aydınlanma rüyası ve modernist vaatlerde büyük bir hayal kırıklığı yaşandı. BU hayal kırıklığı insanları post-modernist Nihilizme götürdü.
    BAtı felsefi düşüncesinin bu yöndeki gelişimi ve modernleşme projesinin başarısızlığı, evrenin absürtlüğünü ve insan ırkının sonunu ilan eden nihai kontrol aldatmacasının sonuna gelindiğini işaret eder.
    A. Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:149
    Messiri MUtlak Kontrol Saplantısının İNSan ırkını Yok etmeye gelip dayandığını bu nedenle, bu insana düşmanı sürecin sonuna geldiğimizi düşünmüş. Ama görünen o ki, "YANILDIK vaz geçelim bu işten" demek yerine İNSANI kıyamete zorlamayı tercih ettiler, gibi duruyor.
  • *** İnsan, kendi varoluşunu sorgulayan yegane varlıktır; gerçekliğin sadece görünüşüyle (zahirle) yani dışsal boyutuyla yetinmez. Daha derine gitmek, açıklama aramak, içsel anlamlar, semboller ve iletişim kodları geliştirmek zorunluluğu hisseder. A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:150 İnsan katman katman bir varlık... Ruh nedir, nefs nedir, vicdan nedir, kalp nedir, arzu nedir, isteyen kim, direnen kim, karar veren kim?

    Ayakları yürür, elleri iş görür, dili konuşur, gözleri seyreder, kulakları dinler, Kalbi bambaşka yerde, ruhu bambaşka diyarlarda, hayali dünya sınırlarının dışında, ümidi başka birinde hepsi aynı anda. *** İnsan doğada tamamen tesadüf eseri olan bir basit kimyasal tepkime ile ortaya çıkmıştır. Böylelikle insanlık ve doğa ayrımı ortadan kalkar ve yaşama maddeci bir monizm hakim olur. İnsanlarla maymunlar veya tüm varlıklar arasında hiç bir ayrım görmeyen, farklılıkları yok sayma pahasına sadece benzerlikleri vurgulayan BAtılı bilim bu tekçilikten doğar. A. Messiri, KAlemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:150 Materyalist monizm (tekçilik): Hayat sadece ÇIKARDAN menfaatten ibarettir ve tapılacak tek değer KENDİ dir, diye özetlenebilecek bir dünya görüşüdür ve Batılı bilim bu düşünceden doğmuştur. O yüzden BATI bilimini ve bilim adamını bu MENFAATçilikten bağımsız "kurtarıcı melek" gibi göstermek aldatmadır, diyor sanırım. -AHÇ) *** Diğer varlıkların aksine insanlar, evrensel tek bir genetik programı takip etmezler çünkü farklı kültürel ve bağımsız (bireysel ve kolektif) iradelere sahiptirler. O, kendini ve çevresini özgür ahlaki seçimlere göre yeniden şekillendirme yeteneğine sahip tek varlıktır. Davranışları doğa madde yasalarının basit ya da karmaşık yansımasından ibaret değildir... Bu nedenle doğanın organik ve ayrılmaz bir parçası değil, tam aksine ondan ayrılabilen, onun içinde var olan, onunla hayatını idame ettiren, onunla ilişkili, ama aynı zamanda özerk ve bağımsız tek varlıktır. Doğanın özelliklerinin bir kısmını paylaşsa da bütünüyle ona indirgenemez, doğayı aşabilir. Bu yüzden evrenin merkezinde yer alır ve tüm varlıkların en asilidirler. A: Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:151 Ve en aşağılığı ... *** Eğer yaratan ve yaratılan ikiliği (Tanrı ve HİÇlik-AHÇ) ikiliği ortadan kaldırılırsa bu durum maddeci tekçiliğe (materyalist monizme- menfaate tapıcılığa-AHÇ), insanı eşyadan ayıran sınırların ortadan kalkmasına, insanın eşya-hayvan düzeyine indirgenmesine böylece çeşitli doğa, hayvan, madde merkezli bilimsel açıklamacı 'izm'lere gidilmesine sebep olacaktır. Aynı şekilde özgürlük ve karmaşık ahlaki alanlarından da dışarı çıkarılacağız demektir. Bir başka deyişle Tanrının kutsallığı, insanın insan kalmasının ve doğa-maddeyi (ve kendini-AHÇ) aşma yeteneğinin teminatıdır. A. Messiri, KAlemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:152 *** Doğal ya da insani tüm olaylara uygulanacak tekdüze genel yasalar bulunduğu düşüncesi, insanlığın tarihi ve kültürel zengin çeşitliliğini kucaklayamaz. Teknolojik ütopyaya işaret eden biriktirme kavramı, nihayet "tarihin sonuna" ulaşacağımızı ve bir yeryüzü cenneti (teknolojik ütopya) kurmayı hedefler. Oysa bu kavram dar ve modası geçmiş, yalnızca "eşyayı" (şeyleri) sınırlı bir çerçevede düzenlemekte yararlı olabilir. Ama insanlığa hiç bir faydası yoktur. A Messiri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:153

    Batının her şeyi Tek düze yasalara tabi kılma takıntısı insani farklılığı, çeşitliliği, özgünlüğü, yaratılan her kulun kendi başına alem olduğunu reddeden, herkesi belli kalıplar içine sokan insana düşman bir girişimdir. Mesela: Şeriatta Anayasa, Sabit kanunlar yoktur. Çünkü her olay ilk kez varid olur. Her insan gibi, her olay kendine özgüdür. İnsan da olay da KALIBA oturtulamaz çünkü sığmaz. Dolayısı ile her HÜKÜM yeniden verilmek zorundadır. Aynı olay yoktur, benzer ya da ibret alınabilecek olaylar vardır. BAtının yasa sisteminde kanunlar sabittir. Suçlar tanımlanmıştır ve her suç, her insan o tanımların içine sokulmak zorundadır. *** İçtihad, insan zihninin her şeyi açıklayamayacağını, nihai bilgiye ulaşma girişiminin hem şeytani olduğunu hem de başarısız kalacağını öngörür. Aynı şekilde insan zihni hem sınırlı hem de üretken olduğu için tam nesnellik ve tarafsızlığın ya da genel, her şeyi kapsayan yasalara ulaşmanın imkansızlığını ima eder; her şeyi açıklayamayacağı için sınırlıdır ve her şeyi körü körüne yeniden üretemediği için yaratıcıdır (kreatif). A. Messiri, Kalemin Dansı GöstergeninOyunu, s:154 İnsan kudretten aldığı sınırlı bir yaratıcılık vasfı ile yaratılmışlara efendi olur, ancak kendinin bile tanımını yapmaktan aciz olduğu için bu sınırlı bir efendiliktir. Eğer haddini (sınırlarını) bilirse sorun yok. Lakin bilmezse dünyayı kendine de diğer varlıklara da Cehennem eder. İçtihad insanın eşsizliğini korur ve gözetirken haddini aşmasına da müsaade etmemeyi hedefler, diyor sanırım. *** Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın, Sen münezzehsin.. (3/191) İnsanlık, evrende yalnız değildir; diğer canlıların da bu evrende bir hakkı vardır. Yeryüzü, hiç bir sınırlama olmaksızın insanoğluna fethetmesi ve sınırsız kullanımı için verilmemiştir. İnsanlar, kendilerinden yüce olan Tanrı tarafından halifeler olarak atanmıştır. Bu hakla yeryüzünden faydalanabilirler ama sınırlara uymak kaydı ile. Bu arada dünyayı korumak için ellerinden gelenin en iyisini yapmakla da sorumludurlar. A Messiri, KAlemin Dansı Göstergenin Oyunu, s: 155 "Diğer canlıların da yeryüzünde bizim kadar hakkı vardır" felsefesinden; önce maddeye, mekana, zamana ve çevreye sınırsız TAHAKKÜM, sınırsız sömürüye evrildik, sonra da Zengin ve sağlıklı olanların İNSAn ve Hürr oldukları, fakir ve sağlıksız olanların maskeli, mesafeli evde, ahırdaki hayvanlar gibi oldukları bir KAST sistemine evriltiliyoruz sanırım. *** Yaratıcının kanunları ilk anda ne kadar basit görünürse görünsün, açıklanamayacak kadar girifttir. Onun görünen, görülemeyen veya ölçülemeyen yüzleri sıradan, basit, tektipleştirmeci (monist) bir alana hapsedilmemelidir... Bilim parça uğruna bütünü, bütün uğruna parçayı terk etmemelidir. Kesintiyi yok etme uğruna sürekliliği, sürekliliği sağlama adına süreksizliği yok etmemelidir. Çünkü dünya rastgele dağılmış atomlardan oluşmadığı gibi, katı organik bir bütünden de ibaret değildir. Daha ziyade her biri kendine özgü karakterlere sahip ama bütünle ilişkilendirilerek kavranabilecek küçük parçalardan müteşekkil bir bütündür. Ve bütünün merkezi ve tutarlılığının kaynağı kendi dışındadır. Bu nedenle organik olmayan, "boşluklar" içeren gözenekli bir yapı halini sürdürmektedir. A Messriri, Kalemin Dansı Göstergenin Oyunu, s:156

    Cüz-ü Küll yekdiğerinden eyler istimdad-ı dad. (Bütünün salahiyeti her biri kendi başına varlık olan küçük zerrelerin birbirlerine ettiği hizmete muhtaçtır.)



Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Allah razı olsun...

Yorum Gönder