“Geliveren Büyük Bela”: Pedofili

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 31 May 2025 0 yorum

 “Geliveren Büyük Bela”[1]: Pedofili[2]

Pedofiliyi hatta ensesti[3] topluma kabul ettirme, bu sapkın eylemleri normal bir fiilmiş gibi tanımlayarak suç kapsamından çıkarma çabalarından bahsediyorum.

Bu tür şahısları manyak, sapık ya da psikolojik sorunları olan tipler diye tanımlayıp konuyu hemen kapatabiliriz. Ancak böyle yapmamız konunun “bugüne has” kimliğini ve yeni kimliği ile bizim de üzerimize çöreklenmesini engelleyemeyecek. Zira sorun, tüm rezilliği ve can yakıcılığı ile YOLA çıktı,  geliyor. Hatta belki, geldi de, bizim kapıyı çaldığını duyabilecek cesareti göstermemizi bekliyor.

Neden “bize de geldiğini” düşündüğümü anlatmadan önce bana bu  yazıyı  yazdırtan makaleden[4] bir alıntı yapmak istiyorum: “Bununla birlikte, B4U-ACT (Pedofili Derneği,-AHÇ), farklı bir modelde ilerler. Grup, pedofilik arzuları değiştirme girişimlerinin etkisiz değil, etik de olmadığına inanıyor ve hastaların ‘yeniden şartlandırma yöntemleri’ veya cinsiyet güdümlü ilaçlar yoluyla çocuklara olan ilgisini azaltma çabalarının zararlı olduğu konusunda ısrar ediyor. Örgüt, klinisyenleri,  Pedofiliyi bir anormallik olarak teşhis etmekten vaz geçmeyi ve bunun yerine pedofilinin ‘erken yaş cinselliği eğilimi’ olarak tanımlanmasını öneriyor.”

Yani diyor ki bu şahıslar, ‘Pedofiliyi’ aynı Toplumsal Cinsiyetleri (LGBTTQPİ+, -lezbiyenlik, gaylik, translık, transseksüellik, queerlik vs.-) meşrulaştırarak kabul ettirdiğimiz gibi meşrulaştırıp, toplumu kabul etmeye zorlamalıyız.

Bunu niçin yapıyorlar?
Durup dururken değil elbette, bir ihtiyaçtan.

Şöyle ki:

Pedofili, eskisi gibi sadece çok zenginleşmiş ve ahlaken çürümüş üst tabakanın gizli kapaklı eğlencesi, diğer tabakalarda çok nadir rastlanan toplumun sapıklık olarak tespit ettiği bir eylem değil. En azından Batılı ülkelerde.

Malumunuz, Avrupa “Kadını ve Çocuğu” korumak için yola çıkarken muhtemelen dalgınlıkla ve istemeden aile müessesini de yıktı. Zira kadın ve çocuğu korumak için ailenin “erkek”ini ya da “baba”sını tehlikeli olarak tanımlayıp, kadının isteği ile sokağa atılabilir, ihmal edilebilir konuma itmenin nereye gelip dayanacağını hesap edemedi.

Müsaadenizle bildiğiniz şeyler bile olsa, bir daha hatırlatarak devam etmek istiyorum: KADIN’a erkeği dilediği an sokağa atabilme yetisi vermek yani evin erkeğini, “evin içindeki YURTSUZ misafir” konumuna indirgemek, erkeğin evliliği TUZAK olarak algılamasına neden oldu ve zamanla modern erkek NİKAH’tan uzak durması gerektiği öğrendi. Zira Modern Erkek, tarihte daha önce not edilmemiş bir şeyle karşı karşıya kalmıştı: Kadınla “sorumluluk almadan” zina etmek, nikâh kıyarak evlenmekten çok daha güvenli bir ilişki biçimiydi.

Ancak mesele burada kalmadı, Erkeği kapının önüne koymanın hesap edilemeyen bir etkisi daha oldu: Çocukları ÖZ babalarının korumasından mahrum etmek.

Şöyle bir durum ortaya çıktı.
Kadınlar her ne kadar erkeklerle “uzun süreli, güvene dayalı ve sorumlulukları olan” bir ilişki için evliliğe/nikâha istekli olsalar da, modern erkek, evlenmemeyi tercih ediyor, zaten evlense de “evin YURTSUZ misafiri” olması nedeniyle ilk çıkan sorunda kapının önüne konuluyor ve kendi yoluna gitmeye zorlanıyor.

Ancak FITRAT, kanunlara göre işlemiyor.

Kadın, FITRATININ çağrısına karşı duramayarak “evlenmese de, boşansa da” mutlaka 1 ya da 2 çocuk sahibi olmak istiyor ve oluyor. Ya kısa süren evlilikle, ya hesaplanarak girilmiş gayrı meşru bir ilişki ile -babadan haberli ya da habersiz- ya da Donör Merkezlerinden sperm alarak. Dolayısı ile çocuklar daha DOĞDUKLARI anda babasız olarak dünyaya geliyorlar. Nitekim babasız olarak dünyaya gelen çocuk oranı Bulgaristan, Danimarka, Norveç, İsveç, Belçika, Hollanda gibi ÇAĞDAŞ (?) ülkelerde %60’ları buldu. İzlanda, Kanada, Portekiz gibi ülkelerde %70’lere dayandı, hatta geçti. Bu rakamlara evliliklerin neredeyse yarısının evliliğin ilk beş yılında boşanma ile neticelendiği istatistiğini de eklerseniz çocukların çok büyük bir bölümünün KENDİ babası ile büyümediği gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalırız. 

Ancak çocuk sahibi olduktan sonra da kadının, “kendisi ve çocuğu için” güvenilir erkek, koca, baba arayışı bitmiyor. Bir taraftan çocuk büyütürken bir taraftan da ruhundan, genlerinden gelen içgüdüsel YUVA kurma güdüsü ile erkeklerle beraber olmaya devam ediyor.

Erkek de, -her ne kadar evliliğe yanaşmasa da- maddi imkânları elverdiğince bir ya da bir kaç kadının elinin altında olmasını(!) hem FİZİKİ hem ruhsal ihtiyaçları nedeniyle istiyor.

Bu durum, doğal ve zorunlu olarak erkek ve kadının paylaştıkları “ORTAK” mekânlar var ediyor.

Ancak bu ORTAK mekân normal ailelerin ortamı gibi değil:
Zira artık SABİT ebeveynler YOK!
Çocuğu diğer erkeklerden koruyan gerçek ve sabit babalar da YOK!

Ortak mekânları ebeveynlerinin biri ile paylaşan (Kanunlar, pozitif ayrımcılık nedeniyle kadınları koruduğu için bu ebeveyn genelde ANNE oluyor) çocuklar sürekli değişebilen yabancı erkeklerle beraber olmak zorunda kalıyorlar.  Üstelik nikâhlı karısının karşısında kanunlar önünde çok güçsüz olan ve kendi çocuğuna/çocuklarına ulaşma imkânı olmayan erkek, nikâhsız yaşadığı kadın karşısında daha güçlü olduğu için karısı olmayan kadınlarla yani başka erkeklerin çocukları ile bazen zorunlu bazen gönüllü olarak yaşıyor.

Yani çok önemli miktarda çocuk (kız ya da erkek) öz BABALARININ korumasından mahrum bir şekilde başka erkeklerle muhatap oluyor.   

İşte sorun da burada başlıyor.

Üstelik PARTNER erkek, geleneksel BABA gibi kadının ve çocukların tüm masraflarını yüklenerek kadının 7*24 çocuklarının başında olabilmesini sağlamaya çalışan biri değil. Modern hayat KADINI, kocaya ve babaya karşı GÜÇLÜ kılmak adına, kendinin ve çocuklarının geçimini sağlarken aynı zamanda çocuklarını büyütmek, bu nedenle günün üçte birini çocuklarından uzak geçirmek zorunda olan biri haline getirdi. Dolayısı ile doğal hayatın gereği dönem dönem üvey PARTNERLER evde çocukla yalnız kalmak zorunda ve bu da partnerlerle çocuklar arasında bazen gönüllü bazen gönülsüz GARİP ilişkilerin ortaya çıkması için uygun ortamı sağlıyor.

Binlerce yıllık tecrübenin dediği gibi “Ateşle barut yan yana durmuyor.”

Hani şu günlerce Türkiye gündemini meşgul eden; nişanlısının evine taşınan damadın yalnız kaldıklarında kaynanası ile beraber olmaya başlaması ve sonunda kaynananın damadından hamile kalıp beraber kaçmaları hadisesinde olduğu gibi.

Annenin bazen yeni PARTNERİNİN tehdidinden, bazen çocuğunun adının çıkmasından, bazen girdiği bir ilişkide daha başarısız olmaktan, bazen erkekten gördüğü maddi desteğin kesilmesinden korktuğu ya da mücadele edecek gücü kalmadığı için göz yumduğu ya da görmezden geldiği nadiren de farkında olmadığı pedofilik ilişkiler artık Avrupa'da o kadar YAYGIN ve o kadar sık rastlanılan bir durum ki, PEDOFİLİYİ serbest bırakmayı konuşmaya başladılar.

Zira HERKESİ İÇERİ atamazlar.

Herkesi içeri atmaya çalışmak yerine basından yürütülecek manipülatif bir kampanya ile DİNLERİN yasakladığı bu ilişki modelini meşrulaştırmanın daha mantıklı olduğunu düşünmeye başladılar. Zira modern Ulus devletlerin dini sekülerizmin alamet-i farikası Tanrının belirlediği ahlaki normları umursamamaktır.

Çocukları diğer erkeklerden Kanunlar, değil BABALAR korur.

Üstelik bu kanunları yapanlar için bu çocuklar, BAŞKA erkeklerin çocuklarıdır. Kendi çocukları değil.

Bu noktada hükumete, “Batının seküler ve toplumda gelişen her türlü anomaliyi Normalleştirerek meşrulaştıran ideolojilerini bu topraklara taşımanın bedeli üzerinde düşündünüz mü?” Diye sormanın hakkımız olduğunu düşünüyorum.

Çünkü;
Bu toplumda TEK yaşayan insan sayısı 5 milyon 340 bini bulmuşsa[5],
tek kişilik hane halkının oranı %19,7’ye çıkmışsa,
tek ebeveyn ve çocuklardan oluşan hane halkının oranı %10,6’ya gelmişse,
sadece son 1 yıl içinde 171 bin 213 çocuk boşanma nedeni ile ebeveynlerinden birinden uzaklaşmak zorunda kalmışsa,
üniversitelerde başlayan nikahsız yaşama alışkanlığı, erkeklerin birkaç aylık misafirliklerle farklı kadınlarda konaklama alışkanlığına dönüşüp, NORMALLEŞİP yaygınlaştıkça bu sorun bizim de kapımızda demektir.

Nitekim, AK Parti Düzce Milletvekili Ayşe Keşir Hanım, TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada; Türkiye'nin düşen doğurganlık hızına ilişkin, "İngiltere'nin üç çocuktan bir çocuğa düşmesi 112 yılı almış ama Türkiye'nin üç çocuktan 1,5 çocuğa düşüşü ne yazık ki 32 yılda gerçekleşti"[6] derken Avrupa’nın yüzlerce yılda yüzleşmek zorunda kaldığı sorunlarla bizim çok daha kısa sürelerde yüzleşmek zorunda kaldığımızdan ya da kalacağımızdan bahsediyordu sanırım.

Hele ki topluma dayatılan vahşi liberalizmin olmazsa olmaz bir unsuru olan dünyevileşme dininin, din, cemaat, akrabalık, dostluk ve aile bağlarını her gün biraz daha çözerek toplumun AHLAKİ zeminini oyduğu; vahşi kapitalizmin toplumun yarısını kiracı yani ihtiyaç sahibi olarak yaşamak zorunda bıraktığı bir toplumda iseniz. 

Yani yaygın bir pedofili ve ensest ilişkiler dönemi geldi kapımıza dayandı.

Sayın Hükumetimiz ve AİLE BAKANLIĞIMIZ, toplumsal yapıyı darmadağın eden uygulamalarınızın, çocuğun BABASINI evden atarak çocukları başka erkekler karşısında baba korumasından mahrum etmenizin ve AİLEYİ BAŞSIZ komanızın nereye vardığını farkında mısınız?

Ya siz, siz de bu olaylar patladığında Pedofiliyi ve ensesti meşrulaştırmak için o çocukların halini görmezden gelerek, Ahirette hesabımıza o çocuklardan düşecek payı hiç umursamadan, Batının yaptığı gibi pedofiliyi meşrulaştıran manipülasyon kampanyaları düzenlemeyi mi düşünüyorsunuz?

İlahi bilgi ve binlerce yıllık tecrübeyi görmezden gelerek GENDER/Toplumsal Cinsiyet ya da Eşcinsel tiplerin peşine düşmenin bu toplumu nereye götürdüğünün farkındasınız değil mi?

Bizim ilmimiz buna yetti, Doğrusunu Allah bilir.

Hâlbuki biz, bir Proje İmam Hatip Lisesindeki Hoca Hanımın şahit olduğu iki kız öğrencisi arasındaki konuşmayı konu edecektik.
Birinci kız diyormuş ki: “Artık benim de bir sevgilim var.”
İkinci kız sormuş: “Kız mı, oğlan mı?”

Bu Pedofilik yazı araya girdi. Nasipse başka bir yazıya.

Zeyl: "Sinek kadar kocam olsun, başımda bulunsun" diyenlere hala gülüyor musunuz?

Ahmet Hakan Çakıcı
Zilkade 1446 / ALANYA


[1] İlhami Büyükbaş Beyefendiye ve Başlığı atan Mehmet Kaya Bey’e teşekkür ederim.
[2] Pedofili: Pedofili ya da sübyancılık, belirli yaştaki bir kimsenin ergenlik öncesi (13 yaş altı) çocukları cinsel açıdan çekici bulması ve cinsel eğiliminin çocuklara yönelik olmasına neden olan psikoseksüel rahatsızlık. Bu rahatsızlığa sahip kişilere pedofili ya da sübyancı denir.(Vikipedi)
[3] Ensest: Evlenmeleri törece ve yasaca yasaklamış olan, yakın kan bağı olanlar arasındaki cinsel ilişki.
[4] https://www.city-journal.org/article/b4u-act-maryland-pedophiles-map-therapy
[5] https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Aile-2023-53784
[6]https://ankahaber.net/haber/detay/ak_partili_ayse_kesir_ingilterenin_uc_cocuktan_bir_cocuga_dusmesi_112_yili_almis_ama_turkiyede_ne_yazik_ki_32_yilda_gerceklesti_235456


Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın

0 yorum:

Yorum Gönder