Dergahtan Kerametler 8- Kız isteme Ciddi İştir.

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 27 Şub 2008 1 yorum

Gönül Teyzenin heyecanı büyük: Biricik oğlu üniversiteden bir kız sevmiş. Gelin yapıyor yani.

Oğlu, “Anne, seninle bir kız tanıştıracağım” deyince Gönül Teyze; “Oğlum, kıza alıcı gözle, bu kız bize uyar mı? Bundan, gelin, evlad, hanım, anne olur mu, diye mi bakayım? Yoksa sen kararını vermişsin de bize gelin bu işi kotarın mı diyorsun?” diyor. Oğlan, “Ben baktım anne. Siz isteyiverin yeter” diyerek; bir kez daha gençliğin kibrinin ve cehaletinin, anne-baba tecrübesinin “bedelsiz” bilge yoldaşlığının kıymetini görmeyi engelleyen bir miyopluğa neden olduğunu ilan ediyordu.

Beyefendi rahmetli olduğundan beri bu işler teyzenin üzerine kalmış durumda. Ana-oğul gidilip tek başına kız istenmez ki. Akrabalarından başka büyükler var ama onun aklında bizim beyefendi var. Hem “Dili zikirli olanın, duası makbul olur” diyor, hem de “istemeye hayırlı biri aracılık ederse belki evlilik de hayırlı bir yola girer de bereketini görürüm” diye ümit ediyor.

Beyefendinin birine “HAYIR” dediği vaki değil. Elbette evin müdavimlerinden Gönül Teyzenin ricası da geri çevrilmiyor. Biz de, beyefendinin getirilip götürülmesi ve mihmandarlığı işine talip oluyoruz.

Geceden yağan çamurlu yağmur, arabayı kum torbasına benzetmiş. Erkenden arabayı oto yıkamacıya bırakıyorum ve yıkamacıyı, “Kız istemeye gidecek. Aman bizi mahcup etmeyesin” diye sıkı sıkı tembihliyorum. Akşam, ezanının hemen ardından gıcır gıcır araba ile Beyefendinin evinin önündeyim.  Beyefendi yenge hanımla birlikte geliyor ve arabaya biniyorlar. Hayli yol aldıktan sonra yan koltukta oturmakta olan Beyefendinin ayaklarını yere basmadığını fark ediyorum. Dizlerini karnına doğru çekmiş ayakları havada gidiyor.

-          Efendim, bir problem mi var, niçin basmıyorsunuz?

Oto yıkamacının, hem paspasın nemini alsın hem de işletmenin reklamı olsun diye paspasın üzerine yaydığı reklam kâğıdını göstererek:

-          Kâğıt insanoğlunun bir nevi haysiyetidir, onunla birlikte ilimler inkişaf etmiştir. Harfler de, Aziz Kudret’in ismini ifade etmek gibi birçok kıymetli işe aracılık ederler. “Onların üzerine basmak nezaketsizlik olur” demişti büyüklerimiz. Biz öyle gördük, öyle öğrendik, diyor.

-          Efendim, kâğıdı alalım oradan!

-          Lütfen zahmet etmeyin. Biz arabaya kız isteme merasimine gitmek için bindik, sizin düzeninizi değiştirmek için değil, diyor.

Şaşkınlıktan tepki veremiyorum. Zaten az kalmış olan mesafenin bitimi ile geldiğimiz kız evinin önünde, beyefendi arabadan inince yarım saat önce alelade, hiçbir kıymeti olmayan kâğıt parçası olarak baktığım reklamı bu sefer saygı ile katlayıp kenara koyuyor ve Beyefendinin peşine takılıyorum.

Kız babası apartmanın kapısında bizi karşılıyor. Yukarı çıkıyoruz. Gelin evi, sıradan bir Türk Ailesinin evi. Belki biraz daha hallice.

Gelinin akrabaları bizi bekliyor. İçeri alınıyoruz. Genişçe bir salonda, hoşbeşin ardından mahallenin geçmişine dair bir sohbet açılıyor. Vakit biraz geçince artık gözler “Hadi, vakit geldi. Kız isteme başlasın” diye ima ederek bakmaya başlıyor. Beyefendi de kendisinden beklenen vazifenin zamanı geldiğini fark ederek;

-          Sebebi ziyaretimiz diye başlıyor ve kısa bir konuşma ile “ kerimeniz hanım ile oğlumuzun izdivacına talibiz” diyor.

Ben “Eyvah, unuttu!” diyerek Beyefendiye doğru eğilip sessizce:

-          “Allah’ın emri, peygamberin kavli” diye fısıldıyorum.

Ev ahalisinden biri daha, dudaklarının arasından aynı kelimeyi kaçırıyor. Ancak Beyefendi hiç oralı olmayıp konuya devam ediyor. Az sonra gelen kahvelerle kalabalık hareketleniyor ve konu unutulup gidiyor.

Evden vedalaşıp çıkıyoruz. Tanıyanların malumudur, Beyefendi sorulmayınca söylemez. Arabaya binince fırsat bulup;

-          Efendim adettendir, kız isterken “Allah’ın emri, peygamberin kavli” ile istenir. Siz bunu tercih etmediniz. Heyecanınıza geldi de unutturuldunuz mu? Yoksa bir sebebe binaen mi? Diyorum.

-          Gelin hanım ve damat adayı beyefendide ne Allah’ın emrinin ne de Peygamberin kavlinin ciddiye alındığına dair bir emare göremedik. Allah’ın emrini de Hz Peygamberin kelamını da onları ciddiye almayanlara teklif edip, kıymetlerini düşürmemek gerekir kanaatindeyiz. Bunlar kıymetsiz süprüntü şeyler değil ki; onları ciddiye alsın, almasın herkesin önüne getirelim.

Ne yazık ki Müslümanlar Ayet-i Kerimeleri ve Hz. Peygamberin hadislerini alışkanlık haline getirip çocuk manisi imiş gibi her yerde ağızlarına alabiliyorlar. Onları ciddiye almıyorlar. Ciddiye alsalar, onlarla hiç bir ünsiyeti olmayanların önünde onların adeta ayağa düşürülmesine müsaade ederler mi?

Ve ilave ediyor:

-          Ciddi olmamız lazım, ciddi. Ciddi olmak insanın kendisini ciddiye almasıdır. Kendi dinini, kendi fikrini, kendi kutsalını ciddiye almayanın dinini, fikrini, kutsalını başkaları ciddiye alır mı? Ciddiyetsiz adamı kimse ciddiye almaz, el âlemin maskarası olur, gider.

Derleyen: Ahmet Hakan Çakıcı

RECEP 1443 / ALANYA

Bir Önceki Yazı: Hovarda Çıktı Soyumuz


Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Kaleminize sağlık hocam

Yorum Gönder