Şu Baş Belası Cinsellik

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 2 Haz 2019 10 yorum

Şu Baş Belası Cinsellik


İslamcı kesimin çok kıymetli profesör ablası “geçe bırakılmamış evliliğe” karşı olduğunu söylemiş. Üstelik “aile içi tecavüz” kavramını da savunuyormuş. Ne desem bilemedim.

Cinsellik İslami kesimin hem konuşmaktan kaçındığı hem için için kendini yediği bir konu. Aynı zamanda sürekli yüzleşmek ve bedelini ödemekten de geri duramadığı, duramayacağı bir mesele, bir karın ağrısı.

Konuşamıyor, takıntıları var, şartlandırılmışlıkları. Hem sürekli yönlendiriliyor, hem dikkati dağıtılıyor. Ne egemenlerin ne yapmak istediğini hissedebiliyor, ne de "var olmayan meselelerle" büyülendiğini. Ne hikmeti yetiyor, ne de cesareti.

Her ne kadar Müslümanlar bu konuyu konuşmaktan imtina etseler de konu dönüp dolaşıp ayaklarına dolanmaya, onları huzursuz etmeye devam ediyor. Etmemesi mümkün değil. Yemek, içmek gibi bir ihtiyacın görmezden gelinerek çözülmesi mümkün değil ki.

Yemek içmek gibi bir ihtiyaç olan ve erkeklerde kadınlara oranla çok daha sık hissedilen cinsellik ihtiyacı,  Avrupalı ve Avrupalı kültürden etkilenmiş toplumların -özellikle kız çocuklarının- hayatlarına 50 yıl öncesine oranla günümüzde 2 yıl daha erken giriyor[1]. Şu andaki çocuklar 50 sene öncesinin çocuklarının maruz kaldığı cinsel uyarıcı, uyandırıcı, kışkırtıcı mesajların belki de 1000 katına dizilerin veya müzik kliplerinin yayınlandığı bir TV kanalından bir kaç saatte maruz kalabiliyorlar. Bugünün çocuğunun internette geçireceği bir kaç saatte geçmişin çocuğunun bütün çocukluğu boyunca maruz kalabileceği cinsel uyarıdan daha fazlasına maruz kalması mümkün.

Cinsel objelerle süslenmiş oyuncaklardan, subliminal mesajlarla yüklü çizgi filmlere, “pratiği” bizzat gerçek insanlarla, zihinlere taşıyan dizi filmlerden porno endüstrisine kadar devasa bir sektör çocuk cinselliğini biraz daha erkene almak için çabalıyor. (Konunun kozmetik sektörü ile ilgisine girmeden, sadece hatırlatarak devam etmek istiyorum.)       

Sorun sadece çocuklarla ilgili değil; çıplaklık kültürünün yaygınlaştırılması ile ara sokaklardaki “striptiz” kulüplerinin duvarları yıkıldı ve striptizci hanımlar tüm caddelere dağıldılar. İnternet, sosyal medya, reklam panoları kışkırtma sektörüne hizmet eder oldu. Müstehcenlik ve erotizmin normalleştiği TV ekranlarında, bir dondurma reklamı bile hafif düzeyli bir çocuk pornosu kıvamına erişebiliyor.[2] Hiç bir ürün reklamı erkek cinselliğini hedef almadan çekilemez oldu. Kışkırtmanın normalleştiği, kışkırtmayı fark etmenin yasaklandığı bir yapı kuruldu. (Bkz Avukatın etek boyuna itiraz eden hâkimle ilgili tartışmalar[3].)

Ancak TV, medya, internet, okul, sokak vs üzerinden hiç tahrik, kışkırtma gelmiyor olsa da konu kendi başına insana, yeterince yük veren, strese sokan bir konu. Çünkü kendi doğallığı içerisinde, buluğa eren sağlıklı kadınlarda –tahrik edilmediği sürece- özellikle hamile kalabilecekleri yumurtlama haftasında kendisini hissettiren cinsel ilişki ihtiyacı; buluğa eren sağlıklı erkeklerde yaşına, yediklerine, iklime vs bağlı olarak her günden ayda 1-2 sefere kadar değişen periyotlarla ortalama haftada 2-3 kez kendini hissettirerek muhatabını strese sokar. Hemen her şehirde kurulan genelevler ihtiyaçlarını karşılayamayan erkeklerin bu ihtiyaçlarını/streslerini gidermek üzere hizmet veren kâr hanelerdir.

Hali bilen ve konuya dikkati çekmek isteyen Kitab-ı Kerim bu nedenle olsa gerek “içinizdeki bekârları evlendirin[4]” emrini verir. Hz Resul’den rivayet edilen  Ey gençler! Sizden evlenmeye güç yetirenler evlensin[5] emrini de bu konuya işaret olarak okuyorum. (Ancak burada bir hatırlatma yapmak gerektiğini düşünüyorum: Hadiste kastedilen “genç” kriterinin bugünün “genç” kriteri ile aynı olmadığı aşikâr. Bugün insanlar önce “ergenlik” ardından “gençlik” bekleme salonlarına alınarak neredeyse 50-60 yaşlarına kadar “adam olmaktan” ve “sorumluluk”tan uzak tutularak oyalanmaya çalışılıyorlar. Yetemeyen, yetişemeyen, dert sahibi olamayan “genç”lere bir sabah aniden “sen yaşlanmışsın” diyorlar. Böylece gençlikten -adam olmaya fırsat bulamadan- direk yaşlılığa geçilmiş olunuyor. Halbuki  Resulüllah 19 Yaşında Attâb bin Esîdʼi Mekke’ye vali, Musab bin Umeyr’i 16 yaşında Medine’ye tebliğci ve temsilci, 17 yaşındaki Usame bin Zeyd’i ordu komutanı tayin etmiştir. Yani bu yaşlarda bu sahabeler “genç” değil yetişkin, sorumluluk alabilecek adamdırlar.)

   


Bu sorunu fark eden ve görmemezlikten gelmenin çözüm olmayacağını hisseden Ehl-i sünnet âlimleri gençlerin erkenden evlendirilmesini ısrarla tavsiye ederler ve bunun ekonomik durumu yerinde olan Müslümanların üzerine bir sorumluluk, bir hesap meselesi olduğunu da hatırlatırlar.

Şia âlimleri de toplumlarına bekârların ve gençlerin bir an önce evlendirilmelerini tavsiye ederlerken –onaylayıp onaylamamak ayrı mesele- muta nikahını da bu cinsellik ihtiyacının fitnesine karşı toplumun emniyet sübabı olarak değerlendirmişlerdir.

Türkiye ve diğer birçok ulus devlet bu konudaki çözümü; her şehre, hatta ilçelere bile resmi genelevlerin inşa edilmesine izin vermekte bulmuşlardır. Üstelik ulus devletler bu kâr hanelerde çalışan kadınlara vesika verip vergi toplamaya başlayarak “cinsel enerjiyi”, sürekli gelir getiren bir enerji kolu(?) haline getirmeye de öğrenmişlerdir.

Bu çözümler beğenilmeyebilir. Lakin bunların hepsi kendi çaplarında çözüm önerileridir. Ve çağlar boyunca kendi toplumlarında çözüm olmuşlardır.
 
Günümüz Avrupa'sı ise bu sorunu 12 yaşından itibaren çocuklara okullarda cinsellik, hamilelikten korunma, sağlıklı ilişki eğitimleri verip, ellerine prezervatifler tutuşturup “Size bu işin nasıl yapılacağını öğrettik, birbirinize zarar vermeden kendi aranızda anlaşıp sıkıntınız giderin” diyerek çözme yoluna gitmiştir. Olabilecek kazalar(!) da, çocuk öldürmek/kürtaj serbest bırakılarak[6] çözülür. TV kanallarından ve sosyal medyadan psikolojik, sosyal ve kanuni baskılar kurularak itiraz edebilecek ebeveynlerin önü de çoktan kesilmiştir. Yalnız kızlar; “sakın hamile kalma”; erkekler; “sakın bağlanma/evlenme” diye sıkı sıkıya tembihlenir. (18 yaş altındaki kızlarla düzenli seks hayatı kurmak, onları hamile bırakmak, defalarca kürtaj yaptırtmak serbestken onlarla evlenmek; "tecavüz" ve "çocuk alıkoymak" suçları ile hapsedilme sebebidir. Bakınız NoT 1:)
İstanbul Sözleşmesi'nin evlilikle ilgili sorunu vardır. Lakin o, “0”(sıfır)  yaşına kadar kız çocuklarını “kadın” sayar[7] ve “0” (sıfır) yaşına kadar tüm kadınların cinsellik serbestiyetini babalarına, kocalarına, çocuklarına, dine, geleneğe ve topluma karşı koruma altına alır. Her ne kadar karı koca arasını ayırmak için bin türlü numara yapsa da ne gündelik ilişkilere ne eşcinsel ne hayvanlarla ne robotlarla vs ilişkilere en küçük bir engel koymaz.

Ama “zor” ile olmasına karşıdır Avrupa. Türkiye Cumhuriyeti de bu konuda Avrupa ile uyum sağlayabilmek için “aile içi tecavüz” diye bir suç tanımladı. Aile içindeki tecavüzün varlığını kabul etmek için “kadının beyan etmesi yeterli[8]”, “ispat “etmesine gerek yok[9]” diye de düzenleme yapıldı. Böylece erkeğin kadının rızası dışında kadına yanaşmasına, ya da kadının sonradan vazgeçip “O an rızam var gibiydi ama sonra fark ettim ki yokmuş. Meğer beni psikolojik, ekonomik ve fiziksel olarak baskı altına almış.O yüzden beraber olmuşum” demesi ile kocaya, 12 yıldan az olamayan tecavüz[10] cezasını[11] tecavüzcüler koğuşunda çekmek üzere mahpushanenin yolunu gösterdi. Eğer kadın derse ki; “Ben zaten hiç bu adamla beraber olmak istememiştim. Sadece "evde kaldı demesinler" diye evlendim. Ama o düzenli olarak beni kullandı” O zaman ceza gerdek gecesinden hesap edilerek 50 yıla kadar çıkabiliyor. Çünkü kanun zımnen diyor ki; "Ben zinayı suç olmaktan çıkardım. Razı edebildikten ya da ücretini ödeyebildikten sonra bütün kadınlar, hatta erkekler seninken bu kadınla beraber olmak için neden inat ediyorsun? Madem ki inat ediyorsun, seni kat kat fazla cezalandırırım."

Bu anlamda Avrupa’nın teklifi ve uygulaması, uyandığı andan itibaren cinsellik ihtiyacını; sınırsız, engelsiz bir serbestliği teşvik ederek -çocuk yapılmaması şartıyla- tam olarak karşılıyor denebilir.

Tabi eğer bir üst değere sahip değilseniz. Bir Tanrı inancınız yok ise.

Eğer kişi, Tanrıya karşı sorumluluk sahibi bir Yahudi, Hristiyan veya Müslüman ise, ciddi bir sorunu var demektir. Hele bir de din, namus, şeref, erdem, ahlak, vefa, aşk gibi değerlere sahip biriyse, başı iyice dertte demektir.

Çünkü serbest cinsellik yaşayamaz, her gün bir başka kadına veya erkeğe gidemez; okulda başka, evde başka, işte başka, yolda başka, tatilde başka partner(?) edinemez; gece âşık (?) olup, sabaha unutacağı ilişkileri anlayamaz; kızının “Erkek arkadaşım geldi. Yarım saate işimiz biter!” deyip yatak odasına çekilmesine, “Aman ne güzel, ihtiyacını karşılayacak!“ diyerek "anlayışla(!) yaklaşamaz; karısından çok daha cömert(?) şuh kadınların vücutlarının her zerresi ile ikram ettiklerini reddederken, karısından yüz bulamadığında “ortalık kadın kaynıyor” deyip barın, diskonun yolunu tutamaz; gidecek başka “helali” yoktur. TV’yi açıp, interneti dolanıp “porno koleksiyonları” ile kendisini tatmin yoluna da gidemez; Rabbi vardır, hesap verecektir, utanması gerekir.

Unutulmaması gerekir ki, cinsellik ihtiyacının gidermek, erkeğin evlilik isteğinin "asli" unsurudur. Bu yüzden evlilik talebi genelde gayr-ı meşru ilişkilerde ihtiyacını gideremeyen bu "ahlak erkeği"nden gelir.

Burada soruyorum;

Geç evlilikleri, aile içi tecavüzleri savunan sevgili ve muhterem İslamcı ağabeylerimiz, ablalarımız siz “HAL”den anlar mısınız? Eğer anlıyorsanız bu Müslüman topluma ihtiyaçlarını karşılamak için öneriniz nedir? Ne tavsiye ediyorsunuz?

Gençleri, evlenemeyenleri, dulları, hanımından/kocasından yüz bulamayanları “Allah korkusu”, “edep”, “hayâ”, “namus” vs tavsiyesi ile kendilerini baskılamaya yönlendirmek “sabra” davet etmek elbette mümkün. Ama toplumun kaçta kaçını bunlarla ikna edebiliriz? Ya ikna edemediklerimize ne tavsiye ediyorsunuz?

Modern zamanların en büyük putları  “Para”, “kariyer” ve “başarıya" tapınma peşinde cinselliklerini “edep”, “hayâ”, “zina”, “haram” ile baskılamaya ve geç yaşlara kadar ertelemeye ikna ettiğimiz gençlerden erkek olanların “erken boşalma”; kızların, friijitlik/cinsel soğukluk problemi ile yüzleşmek zorunda kalacaklarını bilmiyor musunuz? Geç kurulmuş ailelerde çok sık rastlanan cinsel uyumsuzluk kaynaklı kadının depresif, erkeğin cinsel açlık içinde olduğu aileler için öneriniz nedir? Tatmin edilmemiş cinselliğin insanların tüm yaşamını etkileyip “cinsel stres bozukluğu” adı altında onları huysuz, huzursuz, geçimsiz kıldığını anlamıyor musunuz? 30 yaşındaki bir kadının 18 senedir kendisini baskıladığını, menapoz için geriye ortalama 15 senelik bir zamanının kaldığının farkında değil misiniz? Görmemezlikten gelmek, bilmemezlikten, anlamazlıktan gelmek, aptala yatmak sorunumuzu çözecek mi?

“Görücü” usulü evlilik, bilinçli saldırılarla tahrip edilip, evlenmede anne, baba ve yakın akrabaların devreden çıkarılması ve gençlerin kariyer ve para için gençliklerini tüketmeye, aile kurmayı geç zamanlara ertelemeye ikna edilmeleri; orta yaşlara gelmiş ve evliliğe gidecek cahil cesaretlerini ve heyecanlarını kaybetmiş; kendilerine güvenlerini, yuva kurma becerilerini yitirmiş, huysuz, uyumsuz, tek başına yaşayan yeni bir toplumsal sınıfın oluşmasına sebep oluyor. Üstelik her geçen gün sayıları artıyor ve yaşlanıyorlar. Anne babaları da öldüğünde sahip çıkacak kimseleri olmayacak olan yapayalnız, huzursuz bu Müslüman topluluk için bir önerisi olan var mı? 

Bu konunun "deve sidiği içilir mi içilmez mi, Kur'an abdestsiz tutulur mu tutulmaz mı, Hz İsa'nın babası kimdi"  gibi meseleler kadar önemi yok mu?

Günde 8-10 saat beraber çalıştığı mesai arkadaşları ile cinsel açlığın getirdiği zihinsel ve duygusal karmaşalara teslim olacak  yeni bir tesettürlü, iyi eğitimli, doktor, mühendis, öğretmen, sekreter "Müslüman metres hanımlar" kuşağının gelmekte olduğunu görmek çok mu zor?

Lütfen söyleyin: Bu gençlere öneriniz nedir?

Sokaktaki kadınların evdeki kadından çoook daha cömert oldukları, vücutlarının neredeyse hiç bir zerresini kimseden kıskanıp gizlemedikleri, iç çamaşırı ya da benzeri kıyafetlerle rahatça gezindikleri, TV’nin, internetin, gazetelerin, tüm reklam sektörünün ve panoların “erkeği” kışkırtma çabasında birbirleri ile yarıştıkları zamanlardayız. Kendi hanımından başkasını kendine haram görmüş, bir başka kadına bakmamak için bütün gün nefsi ve gözleri ile mücadele etmiş ahlak sahibi bir Müslüman erkeğin kendi karısı tarafından "cinsellikle terbiye edilmeye" çalışılması durumunda ona tavsiyeniz nedir?



Malum ya, bu ihtiyaç öyle askıya asılıp unutulabilecek bir şey değil. O yüzden olsa gerek bazı eski âlimler kadını; temizlik yapmak, bulaşık yıkamak, çocuk bakmak hatta çocuğuna süt vermek mecburiyetinde bile görmezken yatağa çağırdığında Bakara 223. ayete[12] de dayanarak “sakın geri çevirme” diye ikaz ederler. Hali anlamışlardır. Kadının bu hizmeti çok zor bir hizmet olmasa gerek ki, umumhanelere düşmüş kadınlar bu hizmeti günde 15 ila 25 farklı erkeğe; pis, temiz, kaba, nazik, dedesi yaşında, torunu yaşında, zengin, fakir, manyak, psikopat, sapık demeden verebiliyorlar. Hem de her gün.  (Üstelik kimse o erkekleri; "Paranın gücü ile kadınla beraber oldun. Bu tecavüzdür!” diyerek, 12 seneden az olmamak kaydı ile tecavüzcüler koğuşuna atmakla da tehdit etmiyor. Bkz Not 2) 

Cidden soruyorum: Ne teklif ediyorsunuz?  Siz yoksa "Dünya malı için daha çok kazanmak için, kariyer için, mal, mülk için çocuklarınızı fuhşa zorlamayın.[13] ayetini bilmiyor musunuz? Yoksa siz, Aziz Kudret’in iman edenlerin arasında fuhşiyatın yayılmasına aracılık edenlere olan tehdidinin, Kitabı Kerimin en şiddetli tehditlerinden[14] olduğunu da mı bilmiyorsunuz?

Ablalarım, abilerim yoksa dilinizin altında "Kız çocukların eline prezervatif, erkeklerin eline kâr hane bileti vermek" var da söyleye mi çekiniyorsunuz?

Bilmeden mi yol açıyorsunuz yoksa gavurlarla mı anlaştınız?

NoT 1: Yalnız kızlara da erkeklere de özellikle 2 konuda psikolojik, toplumsal ve kanuni baskı uygulanır.


1-Genç kadınlara sakın hamile kalmayın. Kalırsanız da çocuğu öldürün/aldırın. Olur da aldıramazsanız, hastanelerde veya kiliselerde kurulmuş kamerasız bölümlere bırakın, diyorlar. Grönland’da BBC’ye röportaj veren19 yaşındaki bir hanım efendi 5 sefer kürtaj olduğunu ve öğrenciler sağlık merkezlerine gidebildiği için çarşamba günlerinin liselerde “kürtaj günü” diye de adlandırıldığını söylüyordu.[15] Eğer çocuk sahibi olursanız “işçi”veya “eğitim seviyesi yüksek işçi” olmanız gecikir veya mümkün olmaz. Çocuksuz kadınlar, ekonomiye veya patronlara daha uzun süreli hizmet edebiliyorlar.

2- Sakın evlenmeyin: Evlenen kadınlar çocuk doğuruyorlar. Evliliği geç zamanlara bırakmayıp vaktinde evlenenler kadınlar ise daha çok çocuk doğuruyorlar. Ancak egemenler artık daha fazla nüfus istemiyorlar. (Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi ailesiz Toplum Projesi olarak adlandırılabilir. Öncelikle değişken partnerli, süreksiz bir birlikteliği hedefler ve aileyi problemli bir yapı olarak görür. Olası evlilikleri mümkün olduğunca geç yaşlara ertelemeyi hedefler. İstanbul Sözleşmesi kızları “0” yaşına kadar “kadın” sayarak, “0” yaşına kadar kız çocuklarının cinsel yaşamlarını korumaya alırken 18 yaş altında bir kızla evlenen erkek 7 yıldan 24 yıla kadar hapse atılır. Dikkat edilirse İstanbul Sözleşmesinin uygulamasına göre az önceki hanımefendiyi 5 sefer hamile bırakıp kürtaj yaptırma yetisine sahip olan erkekler, bu hanımefendi ile evlenme yetisine ve olgunluğuna sahip görülmezler.)
İstanbul Sözleşmesi, “free seks”in korunduğu ortamda ille de evleneceğim diyen erkekleri her fırsatta döverek diğer erkeklere ibret kılar: Kadına pozitif, erkeğe negatif ayrımcılık, evlerinden atılan erkekler, 6284, kadının beyanının asıl kabul edilmesi, süresiz nafakalar, tazminatlar, çocuğun velayeti, ebeveyn yabancılaştırma vs laf dinlemeyip evlenen erkeklerin cezalandırılmasıdır.


NoT 2:İngiltere’de aile içi tecavüz davasında hakimin “gidecek başka bir yeri olmayan erkeğin eşiyle ilişki talep etmesi insan hakkıdır[16]. Bu tecavüz olarak değerlendirilemez” derken, Türkiye’de aile içi tecavüz diye bir kavram tanımlandı[17] ve kadının beyanı esas sayılarak, kadının ispat yükümlülüğü de yoktur denildi. Burada sadece kadının gönüllü olduğu, kadının keyfiyeti ile düzenlenen bir birlikteliğin altının çizildiğine dikkatinizi çekerim. Bu anlamda artık hizmet alan kadındır. Hizmet veren erkektir. Hizmet alan kadın ise boşanma halinde nafakayı kadının ödemesi gerekir. Ancak cezai uygulama kadına hiç bir sorumluluk tanımlamadan , erkeğin kadından faydalanma hakkını iptal edip erkeğe almadığı bir hizmetin cezasını kesmeye başlamış oldu.
 



[4] Nur Suresi 32. Ayet:Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi davranışta olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir. (Elmalılı Hamdi Yazır)
[5] (Buhârî, Nikâh, 3; Müslim, Nikâh, 1)
Üç şeyi geciktirmeyin. Vakti gelince namazı, hazır olunca cenâzeyi ve denk birini bulunca bekârı evlendirmeyi.” (Tirmizî, Salât, 13/171)
“ Ey gençler, içinizden evlenmeye gücü yetenler evlensinler. Zira evlilik, gözü haramdan namusu paymal olmaktan kurtarır (korur)..”(Taberani 1/188)
[6]  Türk Ceza Kanununa da aynı madde girmiş ve Babanın çocuk üzerinde hiç hakkı olmadığı düşünülüp çocuğu öldürme/kürtaj sadece kadının istemesine bağlanmıştır. On haftayı geçen gebeliği TCK 99/6 maddesi gereğince kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması halinde, süresi yirmi haftadan fazla olmamak ve kadının rızası olmak koşuluyla, gebelik sona erdirilebilir. 
[7] İstanbul Sözleşmesi 3-f : ’kadın’’ kelimesi 18 yaşın altındaki kız çocuklarını da içerir.
[8] Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2001/01496E. ve 2002/00310K. sayılı kararı ve Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 2003/4048E. ve 2004/2528K. sayılı onama kararları
[9] 18 OCAk 2013 tarihli 6284 sayılı kanunun uygulama yönetmeliği madde 30’a  3 :"Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz.Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir. Kararın verilmesi, Kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde geciktirilemez.
[10] Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on iki yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.
[11] TCK 102 Madde, e Bendi : İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle, işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır
[12] Bakara 223. Ayeti Kerime : Kadınlarınız, sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın ve kendiniz için ileriye hazırlık yapın. Allah'tan korkun ve bilin ki siz mutlaka O'nun huzuruna varacaksınız. Ey Muhammed, müminleri müjdele!
[13] Genç cariyelerinizi, eğer namuslarını korumak (iffetli kalmak) isterlerse, dünya hayatının malını isteyerek fuhşa (zinaya) zorlamayınız. Kim onları fuhşa (zinaya) zorlarsa, o taktirde muhakkak ki Allah, onların zorlanmalarından sonra Gafur’dur (mağfiret edendir) Rahîm’dir (rahmet esmasıyla tecelli edendir). Nur 33
[14] İman edenler arasında fuhşiyatın (büyük günahların, hayâsızlığın, gayrimeşrû ilişkilerin, zinanın kural-sınır tanımazlığın, cimriliğin, ahlâksızlığın) yayılmasını arzulayanlar için dünyada da, âhirette de yakıp inleten müthiş bir azap vardır. (Nur Suresi 19)
[17] Madde 102- (Değişik: 18/6/2014-6545/58 md.) 
        (1) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel davranışın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
        (2) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekle
ştirilmesi durumunda, on iki yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.


Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın

10 yorum:

SELÇUK GENEL dedi ki...

ELİNİZE,KALEMİNİZE,AKLINIZA VE BİLGİNİZE SAĞLIK...ÇOK, ÇOK GÜZEL YAZILARINIZ İÇİN TEŞEKKÜR ETSEM DE AZ KALIR..SAĞLICAKLA KALINIZ..

Unknown dedi ki...

Besmele, hamdele, salvele ve bizi belirleyen kadim selam ile. İçim içime sığmıyor.duygularimi ve takdir fikirlerimi kelimeler ile ifade konusunda acziyetimi itiraf etmeliyim. Bu muhteşem makale ancak dün okuyabildim. Daha önce görememişim. Altını çize çize iki kere okudum. Her kelimesi yerli yerinde, her cümlesi hepimize, yani biz müslüman munevverlere, akademik kariyeri olanlara sorumluluk yüklüyor. Maalesef içinde yaşadığımız toplumda ben de dahil erkek kalmadı. Erkek kimdir? Erkek : Hak Teala'nin dur dedigi yerde duran,; yuru dediği yerde yürüyen er kişidir. Bu bizi : aklımızı başımıza alıp tedbir almamiz gerektiğini söyleyen kurşun gibi kelimeleri olan, biz akademik kariyeri olanlara ve tum müslümanlara EMRİ bil maruf nehyi Anıl munker yapan coç değerli bir makale. Butun ifadelerinin ayagi kuvvetlice yere basan, sebep-sonuç ilişkisi ile ve delilleri ile cevaplamak ve eylem olarak yerine getirmek zorunda olduğumuz sorular. Öldükten sonra Hak Teala'nin soracağı sorular. Ahmet Hakan Çakıcı kardeşimi tebrik ediyorum. Ve ondan yardım talep ediyorum. Bu sorulari soran akil ve kalem ; bu soruların makul, uygulanabilir cevapları üzerinde de kafa patlatmis tır diye düşünüyorum. Bir süre bu soruların cevaplarını muhataplardan beklemek gerekir ancak bu sürede Rahmetli Necip Fazıl gibi şehir şehir konferanslar verip :""DURUN KALABALIKLAR BU YOL ÇIKMAZ SOKAK""demek gerekir. Bu çok önemli görev Ahmet Hakan Çakıcı kardeşim'e ait. Bu makaledeki tüm duyarlılıklar icin kalbi teşekkürlerimin kabulünü taleb ediyorum. Kalemine sağlık güzel kardeşim. Prof. Dr. Memduh GEZİCİ

Ahmet H. Çakıcı dedi ki...

Memduh Hocam,
Kıymet verip, iltifat etmişsiniz. Çok teşekkür ederim.

Cüneyt Tunahan MAVİŞ dedi ki...

Ahmet Hocam elinize emeğinize sağlık. Biz muhafazakar kesimin toplumdan dışlanmamak ve dikkat çekmemek için yıllardır dile getirmekten korktuğu konuyu çok güzel bir şekilde ele almışsınız. Ne güzel emri bil maruf nehyi anlı münker. Selam ve dua ile

Ahmet H. Çakıcı dedi ki...

Cüneyt Bey,
iltifatınıza çok teşekkür ederim.

Ahmet H. Çakıcı dedi ki...

Selçuk Bey,
mesajınızı atlamışım. Özür dilerim. Aziz Kudret sizi de sağ ve salim eylesin.

Unknown dedi ki...

Evet
Okudum
Konu önemli
Bu konu ele alınmalı
Dindar çevreler bu konu da zorlanıyor.
Avrupa i çevreler fıtrat dışı.
Dini ile Avrupa arasına sıkışmış kalmış türkiye.


Ümid harun

RAMAZAN dedi ki...

Bütün bu olanlar küresel sermayenin(DECCALİYETİN) ZAFERİ.ÜSTELİK MÜSLÜMAN OLUPTA ,MİLLETİN ÖNÜNDE KURANI KERİM DÖKTÜREN KİŞİNİN VASITASIYLA.O VE ONUN GİBİLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM.

Mehmed Selçuk Alp dedi ki...

Allah (CC) razı olsun. Ellerin, zihnin , ferasetin... dert görmesin.

Adsız dedi ki...

Hocam gerçekten güzel bir yazı.Tebrik ederim.Hayatı eşitlik kavramına,otonomiye bireye ve liberal beden anlayışına indirgemeyip roller,ödevler ve fıtrat üzerinden komplekssiz ve müslümanca değerlendirmişssiniz.Günümüzde en çok kendini yücelten otonom insan tipi ile müslüman tipi arasında çatışma yaşanıyor.LGBT,kürtaj,ötenazi,sünnet,İstanbul Sözleşmesi,şiddet gibi konularda hep bu otonomi üzerinden müslümanlara ayar verilmeye kalkılıyor.Müslümanların ayık olması ve taviz vermemesi gerekiyor.Olayları müslüman ilkelerden taviz vermeden değerlendirmek gerekiyor.

Yorum Gönder