İhlas - 2 Yenildiysek, kendimize çalıştığımızdan.

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 15 Tem 2017 0 yorum


[1]Şeytan insanın niyetine saldırır. Allah rızasının  içine kişisel bir şeyler katılabilirse, niyetin ihlası bozulur ve kişi Allah’ın korumasından çıkıp Şeytan’ın eline düşer. Demiştik. Oradan devam edelim.

Yusuf Kıssası[2], çok bilinen bir kıssadır. Yine de ufak bir hatırlatma yapmak istiyorum: 


Hz  Yusuf (as),  Züleyha ile yalnız kaldığında, gömleği arkadan yırtılır. Odaya giren Züleyha’nın efendisinin/kocasının ve diğerlerinin şahitliği, aksine olmasına rağmen, zindana yollanır. Yıllarca zindanda kaldıktan sonra bir rüya hadisesi ile zindandan çıkarılmak istenir. Ancak Hz Yusuf (as) zindandan çıkmadan önce gömleğinin (atılan iftiranın) temizlenmesini ister. Kadınlar, “Suçlu biziz. O’nun hiç bir suçu yok.” İtirafında bulunurlar. Bu haber Hz Yusuf’a (as) verildiğinde, beklenmedik bir cevap verir: “Yok, yok! “Ben de, nefsimi tamamen temize çıkaramam[3].” Der.

Hz Yusuf (as) neden böyle bir şerh koyma ve Kur’an da bunun altını çizme ihtiyacı hissetmiştir? Sorusuna, yine Kitab-ı Kerim cevap verir: “Eğer Rabbinin işareti olmasaydı, o da kadına meyletmişti.[4]
 
Aziz Allah, “Yusuf aciz kaldı. O’nu Züleyha’nın elinden alan, bizdik.” der gibidir.

Yusuf’u günahın koynundan alan, beni de “günahın” koynundan alır mı?

Nedenini açıklarken Aziz Allah, der ki; “Çünkü O, bizim ihlaslı (kişisel menfaat gözetmeyen) kullarımızdandı.”  Amelini, Allah için yapmıştı, Allah’a satmıştı. Amel, Allah’ın olmuştu, Şeytan’dan korunmuştu.

Çünkü Aziz Allah, mülküne Şeytanın eline bırakmaz, O’na dokundurmaz.
Dokunuyorsa, “Allah rızası”nın  içine kişisel menfaatler, beklentiler karışmıştır da ondan.

İnsanın, Şeytan’a kaptırmayacağı, Ahiret’e yanında götürebileceği, sadece Allah rızası için yapmış olduğu eylemleridir. Zira, o gün “Allah rızası” için yapılmış amelden daha kıymetli bir mücevher yoktur.  Bu aynı zamanda, yeryüzünde salih amelden başka kıymetli hiç bir şeyin olmadığı anlamına da gelir.

Ameli, “salih” olan, eşref-i mahlukat” -yaratılmışların en şereflisi- payesini de göğsüne takar.

Kişi böylesi kıymetli bir makama;   amellerinin/mücevherlerinin gerçekliğinin/sahteliğinin kontrolü yapılmadan yükseltilmez. Emin olunmadan amelin kaydı, deftere “salih” diye düşülmez.

Gerçekte Allah için mi, yoksa Allah’ı sütre yapıp özel hesaplara ulaşmak için mi bu yola çıkıldı, bakılır. “Allah rıza”sı ile; “halk avı”na[5] mı çıkılmış,  –sosyolojik, psikolojik veya ekonomik menfaatler mi gözetilmiş-, görülmek istenir.

Bütün sahtekarlar, Allah’ın bir isminin (Adalet, hayır, iyilik, doğruluk, sağlık, güzellik...) altına gizlenerek halkı avlarlar. İnsanın kendi nefs-i bile, Hak suretinde kendisini kişiye takdim eder. (“Ben parayı sevmiyorum, fakirlerle paylaşmak için istiyorum, demesi gibi.)
Sahtekar ile mü’mini ayırma işi, Şeytan’ın memuriyetidir.

“İyilik yaptığınızdan, kendinizi sakının.” emrini de, bu minvalde değerlendirmek uygundur, kanaatindeyim. Kişi, iyiliği Allah Rızası için yaptığını iddia ederken, nefsi o iyilikten nasıl faydalanırım hesapları yapar. 
İyiliğin kontrolü, iyilik yapılandan, iyilik yapana bir sıkıntı döndürülerek olur. Böylece iyiliğin, iyilik yapılanı mihnet altına almak, ondan bir menfaat temin etmek, övünmek, nam salmak için yapılıp yapılmadığı ortaya çıkarılır.   Eğer kişi Allah rızası için yapmışsa, karşılığını Allah’tan bekler ve gelen sıkıntı karşısında yaptığını hatırlamaz/hatırlatmaz. Eğer yaptığını hatırlatırsa, yaptığı Allah Rızası için değildir, kişi kendine çalışmıştır. Karşılık bekliyordur[6]. Böylece göğsüne takmaya çalıştığı “eşref-i mahlukat” madalyası sökülür.  

Şeytan “Allah için yaptım.” kelimesinin doğruluğunu test eder.  Doğru yol üzerine oturur[7] ve “ Ben, Sırat-ı müstakim yolunun yolcusuyum, Allah için yürüyorum.” iddiasındakileri kontrol eder. Bu nedenle Şeytan’a işret meclislerinden çok, zikir meclislerinde rastlanır.

Ancak Mü’min her ne kadar ihlasını korumaya, ameline menfaat karıştırmamaya çalışsa da insani zaaaflarından dolayı bazen Şeytan karşısında yenilir ve niyeti bozulabilir. O da imtihanın bir başka boyutudur.

Şeytan, Resullerin dahi amellerinin içine “fitne ve vesveseler sokarak” menfaatleri, kişisel hesapları ortaya çıkarmaya, ortada bir ihlas olmadığını ispata, kişiyi Aziz Allah’ın koruma alanından çıkarmaya çalışır.

“ (Ey Muhammed!) Biz, senden önce hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki, o, bir temennide bulunduğunda, şeytan onun dileğine ille de (beşerî arzular) katmaya kalkışmasın.[8]” Ayeti sanırım buna işaret ediyor.

Anladığım kadarı ile insanın hayvaniyatı (nefsi)  imkanını bulduğunda iradeyi kırabilecek güçte. Bir Peygamber olsanız, bir peygamber ahlakı ile donansanız bile, Şeytan’ın nefsi iğva[9] ederek yaptığı saldırıya direnebilmek mümkün olmuyor. İhlas ile yola çıkılsa da yolda Şeytan bazı menfaatler için bizi ikna ediyor.

Yalnız, Allah’ın el uzattıkları müstesna.
Ama Aziz Allah, herkese el uzatmıyor.

El almanın çaresi Kerim Kitap da; “Allah’a sığınıp, secde edip, Rabbe yakınlaşmak[10] diye veriliyor. Yeter ki kişi Rabbinin kapısında “Ben, kendimle baş etmekte aciz kaldım. Ya Rabbi beni bana bırakma. Beni “kendime kul” etme!” diye yakarsın.

Yeter ki; Şeytan’dan kalbine bir dürtü geldiğinde, nefsin neşesinden kuşkulandığında; kalbine yerleşmeden, fikre ısınmadan, zevkini çıkarmadan, hemen: Rabbine sığına[11]bilsin.

Böylelerin niyetlerini, kalplerini Şeytan’ın sızmalarından Aziz Allah temizliyor.[12]
Kolay mı ? Elbette değil. Kolay olsaydı her "Allah rızası" diye kalkan hedefe varırdı. Halbuki hedefe varan pek az.

Demek ki, yenildiysek, kendimize çalıştığımızdan;

Allah için deyip kendimize topladığımızdan,
“Allah rızası”na çıkar karıştırdığımızdan,
Günahlarımızdan zevk aldığımızdan,
Takdiri Hakk’tan değil, halktan beklediğimizden,  
Şeytan'ın bozduğu niyetlerimizi temizlemediğimizden.

İllâ men etâllâhe bi kalbin selîm(selîmin). “Allah’a temiz bir kalp ile gelen başka”[13] Diyor Ayet.

Onlar başka.

(İlmim buna yetti. Doğrusunu Allah bilir.)                                                                                                                                                                                                                                                                                                      Ahmet H. Çakıcı 
                                                                                                                                                                                                                        1438/Şevval - ALANYA



[1] Yazıda Şemseddin Yeşil ve Safiyüddin Erhan Beyefendilerden faydalanılmıştır.
[2] Kitab-ı Kerim de 12. Sure: Yusuf Suresi
[3] Yusuf Suresi 53. Ayet-i Kerime
[4] Yusuf Suresi 24. Ayet-i kerime
[5] Benzetme Celaleddin-i Rumi’den alıntı.
[6] İyilik yapılandan dönecek kötülükten sakınmanın yolu, fark ettirmeden yapmadır. İyilik yapılan, iyilik yapıldığını fark etmezse ondan kötülük dönmez. “Sağ elin verdiğini sol el görmezse ya da veren eli alan el görmezse” kötülükte gelmez.
[7] Araf Suresi 16. Ayet-i Kerime:  İblis: «Öyle ise andolsun ki, beni azdırmana karşılık ben de onları saptırmak için her halde Senin doğru yoluna oturacağım.
[8] Hacc Suresi 52. Ayet-i Kerime
[9] İğva : Ayartma. Baştan çıkarma
[10] Alak Suresi
[11] Araf Suresi 200. Ayet-i Kerime
[12] Hacc Suresi 52. Ayet  .......Allah, Şeytanın karıştırdığını giderir; sonra Allah kendi ayetlerini sağlamlaştırır. 
[13] Şuara 89. Ayet.

Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın

0 yorum:

Yorum Gönder