Ebter - Kevser 3 – Çizginin Boş Tarafı.(Kafirun)

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 25 May 2012 0 yorum

Üstad Hasan Aycın'dan
Önceki iki yazıda Kevser ve Leheb surelerinden hareketle "ebter" ve “hayır” mantığını anlatmaya çalışmıştık. Kafirun suresinden devam edelim.

"De ki: Ey kafirler ben sizin taptığınıza tapmam. Siz de, benim kul olduğuma (Allah’a) kulluk ediyor değilsiniz. Ben sizin taptığınız şeylere tapacak değilim.Ve siz de benim kul olduğum (Allah’a) kul olacak değilsiniz. (O halde) sizin dîniniz size ve benim dînim bana."

Sure, Hz Peygamber dilinden Mekkeli müşriklere yapılmış bir anlaşma çağrısı gibi duruyor. “Ne ben sizin yolunuza girerim, ne de siz benim yoluma girersiniz. Gelin birbirimizin kafasında odun kırmayalım. Herkes kendi dinini yaşasın, kendi değerleri ile yoluna devam etsin. “


Bu bir teklif.  Ancak bu teklifin modern zamanlar Müslüman’ının zihninde bir karşılığının olduğundan emin değilim. Ayet’te “Senin dinin sana” denildiğinde Müslüman’dan neyi red etmesi istendiği, ya da “benim dinim bana” denildiğinde neyi sahiplenmesi gerektiği  belli değil.

Mevcut din dili modern zaman Müslüman’ına korunması gereken, vazgeçemeyeceği, erteleyemeyeceği, pazarlık yapamayacağı değerlerinin olduğunu fark ettiremiyor. “Senin dinin sana” deyip karşıdaki ile arasına çizgi çizdiğinde, kendi tarafının boş kaldığının farkında değil.

Bahsedilen korunması gereken değerlerin namaz, oruc, hacc, kurban, sünnet, örtü, sakal olma ihtimali olduğunu düşünmüyorum.(En azından başlangıçta)

Bu suresinin indiği rivayet edilen Mekke döneminin ilk yıllarında Kur’an’dan bile bahsetmek mümkün olamayacağından,  şu an İslam’ın ana rükünleri olarak gördüğümüz bir çok ritüel de ortada yoktur. Mesela namaz düzenlenmemiştir. Resulüllah ve çevresindeki birkaç kişinin namaz kıldığı rivayetleri varsa da, ne rekat ne de vakit olarak düzenlenmiş bir namaz yoktur. Oruç, Hac, zekat ile ilgili hiçbir ayet daha indirilmiş değildir. Kadınlarında erkeklerinde başları örtülüdür. Ancak kadınlar, göğüslerini ve gerdanlarını da kapatacak şekilde edeple örtünmeye çağrılmamışlardır. Erkeklerin de kadınların da kıyafetlerinin Mekke müşriklerinden farkı yoktur. Sahabenin pek çoğu taze veya kuru hurmadan yapılan şarapla demlenmekte bir sakınca görmemektedir. Faiz ve kumar yasağı çok sonra gelecektir. Sünnet olan kimse yoktur. Hadlerle/cezalarla ilgili de herhangi bir düzenleme yoktur.

Buna karşılık Mekke müşriklerinin gelirinin önemli kısmı Hac organizasyonudur. Dolayısı ile Mekkeli müşrikler Hac merasiminin bir parçasıdırlar. Namaz(secde), Hz İbrahim’den (sav) bir gelenek olarak Mekkeli müşriklere kadar gelmiş, bazı müşriklerce devam edilen bir ibadettir. (Maun suresi) Oruç , özellikle hanifler tarafından yaşatılan bir ibadettir. Müşriklerden pek çok kişinin ismi Abdullah, Abdurrahman, Abdurrezzak gibi Allah’a kul olmayı ifade eden isimlerdir.

Resme bu günden bakınca, anlamakta zorlanacağımız bir fotoğraf ortaya çıkıyor. Namazını Kabe’de kılan, oruç tutan, Hacc eden müşrikler  ile namazı, orucu, haccı, zekatı düzenlenmemiş, tesettürü problemli, faiz alıp veren, kumar oynayıp şarap içen Müslümanların mücadelesini anlamak mümkün değildir.  Kendileri de hacc edip, secde edip, oruc tutarlarken, içkiyi, kumarı, faizi yasaklamamış Müslümanların başına neden bela oluyorlar? Neden onları dövüyor, kovuyor, öldürüyorlar?

Bu çatışmada Müslümanları Müslüman, kafirleri kafir eden nedir ?

Anlama çabamıza kafirler kelimesi üzerinden başlayabiliriz.
Kfr, küfr kelimesi  Ragıp El İsfehani ‘de “örtmek, gizlemek manasına gelir. Yeryüzünün ve insanların üstünü örttüğü için geceye "kafir" denilir. Yine tohumu toprakla örttükleri için çiftçilere de kafir ismi verilir. (…) (Nimete nankörlük manasına gelen) “küfr'ün nimet” veya “küfran'un nimet” ise şükrü yerine getirmemek suretiyle nimetin üstünü örtmek demektir.

Küfür örtmek ise, kafir neyi örter ?

Adaleti, doğruyu, gerçeği, güzeli, hayrı. Bunların ortak ismi olan “HAK”kı.

HAK’ka (adalete, doğruya, hayra, güzele) taraf olmak Allah’ın taraftarlığıdır. HAK’ka karşı çıkmak Allah’a karşı çıkmaktır. HAK olan ALLAH’tır.

HAK’sız Allah’ın tarafında,  yanında olmayandır.  HAK, Aziz Allah’ın ismidir. Haksız, Allah’sızdır.

Allah’sız, Allah’ı tanımayan red eden (ateist) anlamında değil, “HAK”sızlığın, adaletsizliğin, yalanın, kötünün,  çirkinin yanında olmayı tercih edendir. Allah’sız , Allah’ın(HAKkın) olmadığı tarafta olmayı kabullenendir.

Bile bile Hak’kı, doğruyu, adaleti, güzeli örtmek, adaletin, doğrunun görünmesini, ortaya çıkmasını engellemek, adaletsizlikten menfaat temin etmek “Küfürdür.”  Bunu iş ve alışkanlık edinene “kafir” denir.

Küfür ve İslam, hayata bakışın birer modelidir. Küfrün modeline karşı İslam’ın modeli vardır. Modelle birlikte insanın hayatı, zamanı, parayı, malı, ilmi, silahı kullanma biçimi değişir. İlmi, parayı, zamanı sarf biçimleri aynı olanların dinleri de aynıdır. Liderim Muhammed’dir, İsa’dır, Musa’dır, Buda’dır, Marks’tır veya kendimim denmesi, dini değiştirmez.

Küfür; güç, para, zevk, konfor, gösteriş için Hakkı, adaleti, doğruyu ve güzeli tahrif etmeyi meşru gören zihniyetin adıdır. Bir kalp hastalığıdır.

Kalpleri hastalıklı[1] olanlar çabuk, hızlı ve emeksiz zengin, güçlü ve üstün[2] olmak isterler. Buda bilgiyi, hakkı, doğruyu veya güzeli gizlemeden[3] ,karartmadan, haddi(Hak sınırı) aşmadan mümkün değildir.  Fırsat bulduklarında güç ve şiddetle, bulamadıklarında hukuki hilelerle, hile yapamadıklarında da kurnazlıkla yani her yolu mübah görerek bunu yaparlar.

Malı ve gücü delicesine sever[4] ve sadece kendilerine layık görürler. Ömürlerini biriktirme[5] ve övünmede[6] yarışarak tüketirler.[7] Gösteriş yaparak ne kadar kıymetli olduklarının fark edilmesini isterler. Ne kazanırken nede harcarken HAK’ka sadakatleri yoktur[8]. Ömürlerini boş işler üzerine tüketirler.[9] Fitne, gösteriş ve kibirin hamalıdırlar.[10].

İslam; HAK’kı ayakta[11] tutmak için kendinden, hayatından, malından, zevkinden, keyfinden vermeyi, (zor yolu[12]) tercih edenlerin yoludur.

Takipçilerinden hangi şart altında, neye bedel olursa olsun HAK’ka şahitlik[13] etmelerini, Hak’kı ayağa kaldırmalarını, aziz Allah’ın(Hakkın) rızasını[14] her şeyin üstünde[15] tutmalarını bekler. Mü’min malıyla, parasıyla, zamanıyla imtihan edildiğini,[16]  vererek temizlendiğini[17]  mülkün sahibinin Allah olduğunu[18], Dünya’nın, insan için geçici bir oyalanma, bir imtihan ve eğlence olduğunu bilir[19]. Hayrın, tevazu ve merhametin hamalıdırlar.

Aziz Allah(cc), mü’min’i uyarır. Sakın ha, kafirlerin biriktirdiklerine[20] göstere göstere kibirle aranızda dolaşmalarına[21] aldanma[22]. Onlar sadece ateşlerini çoğaltıyorlar.

Leküm diniküm veliyedin “

Ey Kafirler. Tüm fakirliğimize, sıkıntılarımıza, istek ve hayallerimize rağmen “Hakkın, adaletin, doğrunun gizlenmesinden menfaat elde etmeye razı olmayız. Olmayacağız. Sizde kendi el emeğinizle aldatmadan, kandırmadan, haksızlık etmeden, bilgiyi gizlemeden, adaleti  ve güzeli bozmadan, sıradan bir kul olmayı kabul etmeyeceksiniz.

Kalpleriniz hasta![23] Başkalarının acılarından, çaresizliklerinden, güçsüzlüklerinden, bilgisizliklerinden faydalanıp kendinize servet, konfor ve zevk üretiyorsunuz.  Bedeli ne olursa olsun biz bu yolda yürümeyiz.

Kafirler, ebterdirler. Gittikleri yere zulmü, ateşi ve odunu taşırlar. Fitneyi, kibri ve gösterişi. 

Alın bunları ve nereye giderseniz gidin.

Biz hayrın, merhametin ve tevazunun hamalı olmaya yemin ettik.
                                                                                            
                                                                                            30/05/2015 Ahmet H. ÇAkıcı

Kevser ve Leheb  Sureleri
http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2014/12/ebter-kevser-6-odunu-nereye-tasiyor.html





[1] Bakara 10: Onların kalplerinde maraz (hastalık) vardır. Allah da bu sebeple onların hastalığını arttırdı. Tekzip etmiş olmaları (Allah’a ulaşmayı yalanlamaları) sebebiyle onlar için elîm bir azap vardır.
[2] Hümeze 2-3: O ki, malı toplardı ve onu, tekrar tekrar sayardı.Malının onu ebedî kılacağını sanıyor.
[3] Bakara 188:  Ve birbirinizin mallarınızı aranızda bâtıl ile (haksızlıkla) yemeyin.Ve insanların mallarından bir kısmını, bildiğiniz halde günahla yemeniz için, onu hakimlere (rüşvet olarak) vermeyin.
[4] Fecr 20: Ve malı aşırı bir sevgiyle seviyorsunuz.
[5] Mearic 18: Ve (mal, servet) toplayıp, sonra da onu biriktireni.
[6]Hadid 20: Dünya hayatının oyun, eğlence ve bir süs olduğunu bilin, aranızda bir övünme ve mal ve evlât çokluğudur. (Dünya hayatı), yağmurun bitirdiği, ekincinin hoşuna giden ekin gibidir. Bir süre sonra kurur, böylece onu sararmış görürsün. Sonra da o çöp olur. Ahirette şiddetli azap, Allah’tan mağfiret ve Allah’ın rızası vardır. Ve dünya hayatı aldatıcı metadan başka bir şey değildir.
[7] Tekasur 1: Çoklukla (mal, mülk, evlât ile) övünmeniz sizi oyaladı.
[8] Hud 87: Ya Şuayb! Babalarımızın ibadet ettiği şeyleri ve de mallarımız konusunda dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Muhakkak ki sen, halimsin, reşidsin (rüşde erensin, irşad edensin).” dediler.
[9]Mücadele 17:  Onların malları ve evlâtları, Allah’tan bir şeye (azaba) karşı onlara asla fayda vermez. İşte onlar, ateş ehlidir, orada ebediyen kalacak olanlardır.
[10] İsra 64:  Şeytanın vaadettikleri gurur (aldatma)dan başka bir şey değildir.
[11]  Maide 8: Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun.
[12] Beled 11- 16 : Fakat insan, sarp yokuşu göğüslemediı. Sarp yokuş nedir bilir misin? Köle âzat etmektir veya açlık gününde yakını olan bir yetimi, yahut toprakta sürünen bir yoksulu doyurmaktır.
[13] Zuhruf 86:…. Hakk’a şahit olanlar hariç ve onlar (Hakk’ı) bilirler.
[14]Kasas 60:.Ve size verilmiş olan herşey aslında dünya hayatının meta’ıdır (malıdır) ve ziynetidir (süsüdür). Ve Allah’ın katında olanlar daha hayırlı ve daha bakîdir (kalıcıdır). Hâlâ akıl etmez misiniz?
[15] Ve size verilmiş olan herşey aslında dünya hayatının meta’ıdır (malıdır) ve ziynetidir (süsüdür). Ve Allah’ın katında olanlar daha hayırlı ve daha bakîdir (kalıcıdır). Hâlâ akıl etmez misiniz.
[16] Bakara 155: Ve sizi mutlaka korku ve açlıktan ve mal, can ve ürün eksikliğinden imtihan ederiz. Ve sabredenleri müjdele.
[17] Leyl 18:O ki (en üst seviyede takva sahibi olan), malını verir, temizlenir.
[18] Nur 42: Ve semaların ve arzın mülkü Allah’ındır. Ve dönüş Allah’adır.
[19] Kehf 46- Mal ve çocuklar dünya hayatının ziynetidir (süsüdür). Bâki (kalıcı) olan salih ameller (nefsi ıslâh edici ameller), sevap olarak ve emel (ümit) olarak, Rabbinin katında daha hayırlıdır.
[20] Tevbe 85 Ve onların malları ve evlâtları, senin hoşuna gitmesin (seni imrendirmesin). Allah dünya hayatında, onlarla (onların malları ve evlâtları ile) onlara azap etmek ister ve onların nefslerinin (canlarının) kâfir olarak çıkmasını ister.
[21] Ali İmran 196: Kâfirlerin beldeler arasında (gezip) dolaşmaları, sakın seni aldatmasın.
[22] Mümin 4: Artık onların şehirlerde dönüp dolaşmaları seni aldatmasın.
[23] Tevbe 125: Kalplerinde hastalık olanlara gelince, onların da inkârlarını büsbütün artırır ve onlar artık kâfir olarak ölürler. 

Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın

0 yorum:

Yorum Gönder