Ebter - Kevser 2 - Odunu Nereye Tasiyor ? (Leheb)

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 14 May 2012 0 yorum


Üstad Hasan Aycın'dan
İngiliz tarihçi Arnold Toynbee’den alıntılayarak “Sahip olduğu imkanlar düşünüldüğünde, ulaşılan hedeflerin büyüklüğü göz önüne alındığında ve bütün bunların gerçekleşme suresi hesap edildiğinde, tarihte Muhammed’le karşılaştırılabilecek 2. bir isim yoktur.”  Diyerek başlamıştık bir önceki yazıya. Ve sormuştuk Hz Muhammed (sav)’in yaptığı şey neydi? Ne verdi toplumuna ki böyle büyük bir işin altına imza atabildi?

Bu sorunun cevabını Kevser Suresinin peşine düşerek vermeye çalışmıştık. “Ey Muhammed sana kevser’i verdik…………….kimin ebter olduğunu sende göreceksin onlar da görecekler.” 

Kevser,  özünde bereket olan.  Hayra giden. Doğurgan. Verimli.
Ebter; Bereketsiz.  Verimsiz. Kısır. Lanetli.  Çıkmaz yol.



Resule verilen; bereketin, doğurganlığın, üretimin, gelecekte var olabilmenin mantığı. Hayır mantığı.
Müşriklerde olan; bereketsizlik, verimsizlik, hayırsızlık, doğuramamak, soyu kesilmişlik. Hayırsızlık.

Allah Resulü'nün “kendilerine verilenlerden hayrı üretmeyi düstur edinmiş, bunu sorumluluk (takva) olarak algılamış bir öncü topluluk” yetiştirmeyi hedeflediğini söylemiştik. (Tekasur suresi)

Takipçilerinin zihinlerine;
                “Nasıl, cebimdeki parayı hayra sevk ederim?” 
                “Nasıl, sahip olduğum gücü hayrın hizmetine koşarım?"
                “Nasıl, malımdan, toprağımdan hayrın hasadını yaparım?”
                “Nasıl, zamanımı hayra gebe bir vakte dönüştürebilirim?”gibi soruları yerleştirmeye çalışır, demiştik.

Müşrik kendisine verilenden (zaman, ömür, ilim, zeka, irade,  mülk vs’den) taş, kağıt, maden, güç, zevk, keyf üretir.
Mümin Hayır üretir.
Mümin kevserdir, müşrik ebter.

“Siz sevdiklerinizden hayır yolunda harcamadıkça gerçek iyiliğe/hayra erişemezsiniz.” (Al'i İmran:92) Bu emir, sevdiklerinizi hayra dönüştürün emridir. Kuran’da defalarca geçen “Müminler hayırda yarışırlar.” Ayeti de bu minvaldedir.

“Hayırda yarışmak” lafı karşı tarafa atılmış bir kılçık/laf sokmadır. Arabalarının markasında, evlerinin sayısında, mevkiilerinin yüksekliğinde, çocuklarının güzelliğinde, attığınız gollerde değil “Hayrı üretmede” yarışın.

Leheb Suresinden devam edelim;

Kişi çıkıp “Sana ne! Ben malda, servette, parada, şanda, gösterişte yarışacağım!” derse, bizde ona “Sana bir kısa sure okuyalım.” diye cevap verebiliriz.

Tebbet yedâ ebî lehebin ve tebb.  (Ebu Leheb'in iki eli kurusun. Kurudu da.)
Leheb; “gece karanlığında yanan ateş ile yüzü aydınlanıp, güzelleşmiş.” Demek. Araplar övgü olarak kullanıyorlar bu kelimeyi. Kuran aynı kelimeyi alıp ironi yapıyor. Dalga geçiyor.

Neden yüzü aydınlanmış? 
Çünkü yüzünü ateşe dönmüş. Ateşe gidiyor. İstikameti ateş.
Cehennemin ateşi yüzü aydınlatmış da ondan.

Kim yönünü ateşe dönmüştür?
“Mâ eğnâ anhü mâlühû ve mâ keseb.” (Ona malı ve biriktirdikleri fayda vermedi.)
Mallarından, biriktirdiklerinden, evlatlarından, makamının gücünden medet umanlar. Hedeflerine bunları koyanlar, sahip olduklarını bunlar uğrunda harcayanlar.
Yönlerini ateşe dönenlerdir.

"Se yaslâ nâren zâte leheb (lehebin)" (O, azgın bir ateşe yaslanır.)
Ateşe yaslanılır mı? 
Ateş sırta alınır mı? 
Biriktirdikleriniz, harcadıklarınız, sırtınızdaki ateş yükü oldu. 
“Har”camak.
Har Arapçada kızgın alev, ateş. Harcamak, ateşe atıp, yakıp yok etmek.
Sahip olduklarını, ona emanet edilenleri ateşe attı. "Har"cadı. Kendi ateşini besledi.
Hayrı çıkaramadı. Başına bela etti.

Bakara 96. ayet ehli kitaptan bahsediyor. Bizde kitap ehliyiz ya! Bizden bahsediyor. “… hatta onlar hayata düşkünlükte müşrikleri bile geride bıraktılar…...hala artırmamızı bekliyorlar. Bin yıl yaşasa ne olacak. Azaptan kendini kurtaramaz ki.”

Bin yıl ömrü olsa vaktini de, gençliğini de, sağlığını da harcar. Ateşe atar, ateşini büyütür. Hayra döndüremez. Bin yıl ömür versem Tv seyreder, oyun oynar, balık tutar. Trilyonları olsa ne olacak! Daha fazla daire, daha kaliteli arabalar, yatlar, daha süslü hanımlar. Sırtını ateşe yaslar. Hepsi bu.  

"Vemreetuh(vemreetuhu), hammâletel hatab(hatabi)." (Karısı da odun hammalı olarak yanında.)

Birde onları azdıran, moral ve psikolojik destek verenler var ya. "Sen büyüksün.  Senin gibisi yok!"  deyip teşvik edenler. İyilikten korkutanlar. "Dinleme bunları, senin malında gözleri var." diyenler. "Müdürüm, avukatım, doktorum, ağam, paşam" diye gaz verenler.

Kendi menfaatleri için kötüyü kışkırtanlar, iyilik yapmazlar.Üç kuruşluk menfaat için sizi ateşe atmaktan hiç çekinmezler.
Bakın sizi ateşe sürüklerken sırtlarına odun yüklemişler.
Odunu nereye taşıyorlar?
Poh pohlayıp, gaz verdiklerinin gireceği ateşe.

"Fî cîdihâ hablun min mesed(mesedin)" (Boynunda hurma lifinden bir iple birlikte.)

Üç kuruş menfaat için dostlarını ateşe itenlerin bu dünyada menfaat için girdikleri zillet, ahirette de yakalarında olur. İplerinden sürüklenerek götürülürler aynı ateşe.

Şimdi sormalı;

Yönümüz nereye doğru?
Ya  sırtımızdaki kimin odunu?

                                                      Ahmet H. Çakıcı  14/02/2012  ALANYA

Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın

0 yorum:

Yorum Gönder