Harre Günü, “Allah Resulüne Esir Almak Yakışmaz.”

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 7 Şub 2015 1 yorum
Bedir Muharebesi zaferle bitmiş çok sayıda esir alınmıştır. Hz Resulüllah, alınan esirlerin durumunu görüşmek üzere, önde gelen sahabeleri ile toplanmıştır. Resulün göz nuru dostu Hz Ebu Bekir (ra) esirleri Medine’ye götürüp kefaret karşılığı ailelerine geri verip ekonomik olarak biraz rahatlamayı önerir.  Hz Aişe’nin dediği gibi Hayber’in fethine kadar karınları  tamamen hiç doymamıştır. Öneri kabul edilir.


O gecenin sabahında Hz Ömer (ra), güzel ahlaklıların baş tacı Hz Peygamber ve onun sadık dostunu çadırının önünde sıkkın ve endişeli bulur. Durumu sorduğunda bir önceki gün verilen karara ilahi makamdan itiraz geldiğini öğrenir. “Hiç bir Peygamber için Arzda ağır basmadıkça esirleri olmak doğru değildir, siz, Dünya malını istiyorsunuz. Allah ise Âhireti kazanmanızı diliyor ve Allah azîzdir, hakîmdir.[i]  Açık bir azarlama vardır ayette. Adeta “ Biz seni insanların arasına ticaret yapmaya, para kazanmaya mı gönderdik?” denmektedir.
Karar, gösterilen hedeften sapma olarak değerlendirilmiş ve ilahi müdahale gelmiştir. İnsanlara rahmet olarak gönderilmiş Peygamber, ne kadar ihtiyacı olursa olsun, onların sırtından para kazanamazdı. Vahiy, hayat vermeliydi, esir etmemeliydi.

Peki ya o “Peygambere esir almak yakışmaz” emri nasıl anlaşılmalıydı? Ne yapacaktık esirlerle?

Uyarıdan anladığı ile harekete geçen Resulüllah esirlerden kurtulmanın yollarını aramaya başladı.
-          10 kişiye okuma yazma öğreten serbesttir.
-               Kızınız ,Hz Zeynep esir kocası için Hz Hatice’den aldığı kolyeyi yollamış.
-           Rica etsem onu bırakır mısınız?
-               Ne demek Ya Resullullah. Senin hatırına arkadaşlarını da bırakırız.
-          Felancı çok inliyor. Geceleri onun inlemelerinden uyuyamıyorum.
-               Bırakalım istersen ya Resulullah.
-           Arkadaşlarına haksızlık olur.
-               Ya Resulüllah, senin kederlenmemen binlerce esirden kıymetlidir. Onları da bırakalım.

Hz. Resulüllah gelen şerden hayrı çıkarmasını[ii] bildi. “İyilik ve  kötülük bir değildir. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan kişinin, sanki samimi bir dost gibi olduğunu görürsün” ayetine hayat verdi. Bedir’de karşısına çıkanları Uhud’da yanında buldu.

Mekke’yi feth ettiğinde karşılayanlar arasında, kızı Zeynep’in ölümüne neden olanlar, yıllarca kendisine ve sahabesine işkence edip kovalayanlar, mallarına el koyanlar da vardı. Delikanlıların piri Hz Hamza’yı şehid edenler ve hatta ciğerini yiyenler de oralardaydı. Korku ile haklarında verilecek hükmü bekliyorlardı.

Ayet kulaklarındaydı rahmet peygamberinin; “Allah Resulüne esir almak yakışmaz. Aziz olan Allah’tır.” Ve kararını bildirdi endişe ile bekleyen kulaklara; “Ben size Hz Yusuf’un kardeşlerine dediğini diyorum. Bu gün size bir kınama yoktur…. “ Kılıç kaldırmayan kimse öldürülmedi. Hiç birinin kadını veya kızı cariye ilan edilip tecavüz edilmedi.
Kendisine gelen şerden dahi hayrı üretebilen[iii] Resulüllah, Taif Seferi'ne Mekkelilerle beraber çıktı.

Müminlerin gözbebeği Hz Resul’ü taşlayarak kandan bir heykele çevirip “hayatının en zor gününü” yaşatan Taifliler, müminlere yenilip teslim olduklarında Mekkelilerden farklı bir muameleye tabi tutulmadılar. Onlarında esirleri öldürülmedi, kadınları cariye yapılmadı.

Taifliler, birkaç sene sonra “Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk” diyerek Allah’a yakarıyorlardı, Veda Haccında.
Ben-i Kureyza Yahudileri Medine Savunmasında, ihanet edip Müslümanlara arkadan saldırmanın bedelini ödemek üzere muhasara edildiklerinde, Hz Muhammed’in haklarında vereceği hükme razı olmayacaklarını ancak yakınlarda Müslüman olmuş eski dostları Sad Bin Muaz’ın (ra) vereceği hükme razı olup teslim olacaklarını söylediler. Her iki taraftan da Sad’ın hakemliğine razı olacaklarına dair yemin alındı. Ve Sad bin Muaz Yahudilere , Yahudi Şeriatından hüküm verdi. [iv]
Verilen hükme razı olacağına yemin eden Resulüllah, yeminine sadık kaldı. Ellerine kılıç alanların hepsi öldürüldü. Diğerleri sürüldü. 

Veda haccında, onlardan kimse yoktu.

Yıllar sonraydı. Resulüllah’ın pak bedeni toprağa emanet edileli uzun zaman geçmemişti. Aziz torunu Hz Hüseyin’in mübarek başı kesilmiş, bal mumu ve reçine ile sırlanıp bir mızrağın ucuna geçirilmişti. Mızrağa, Peygamberin 9 yaşındaki torunu Hz Zeynep ve Hz Hüseyin’in 3 yaşındaki oğlu Hz Zeynelabidin de zincirlenmişti. Bu acayip kafile şehir şehir, kasaba kasaba, köy köy, sokak sokak 2 yıl gezdirildi. Görmeyen, ibret almayan, korkmayan, dersini almayan ve yeni Kral/halife Yezid bin Muaviye’ye tabi olmayan kalmasın diye.

Hz Peygamberin öpmeye kıyamadığı başı ve onun iki küçük sebisini bu halde görmek Müslümanlar arasında büyük bir infiale neden oldu. “Allah, Resulünün torunlarına yapılan böyle bir zulmü affetmez. Tarafımızı belli etmemizi bekliyor. Herkes tarafını belli ettiğinde Semud’un, Eyke’nin başına gelenler bizim de başımıza gelecek.” düşüncesi her tarafa yayıldı. Darbe (dabbe) gelmeden tarafını belli etmek isteyen Müslümanlar 10 ila 200 kişilik gruplar halinde 2000 civarında ayaklanma gerçekleştirdiler.

İçlerinde en büyüğü peygamberin en yakınındaki sahabelerden Hz Aişe’Nin yiğeni, Hz Zübeyr ‘in oğlu Abdullah’ın çevresinde toplananların ayaklanması oldu. Abdullah bin Zübeyr, ordusuna komutan olarak, gerdek gecesinden doğruca savaş meydanına koşan, cenazesini meleklerin yıkadığı rivayet edilen Hanzala’nın oğlu Abdullah’ı komutan atadı. Şam hariç her taraftan ona biat edildi. Şam yönetimi, Şam ahalisinin de Abdullah bin Zübeyr’e biat edeceğinden korkunca haccın aslında Kudüs’e yapılacağını iddia ederek Kudüs’ü Hac mekanı ilan etti.  Ve Şamlıları, Hac farizasını yerine getirmek için Kudüs’e yolladı.

Ama Hz Hüseyin’in başına gelenler onlarında başına geldi. İhanete uğradılar. Medine’nin içine çekilip peygamberin ve arkadaşlarının kazdığı hendekleri yeniden kazıp büyüttüler. Birileri kapıları açtı. 12.000 kişilik Yezid’in ordusu Medine’ye girdi. 3 günlük yağma çıkarıldı. 3 gün boyunca askere her şey serbestti.  Çoğu sahabe hanımı veya kızı olan kadınların tamamına, cariye denilip tecavüz edildi. 9 ay sonra Dünya’ya gelen 300-1000 arasında çocuğa, İslam tarihinde  “Harre Yetimleri” diye not düşüldü.

Korkunç bir kıyım yapıldı. Erkeklerden daha önceden Yezid’e biat etmemiş kimse sağ bırakılmadı.  Öyle ki hendekler cesetlerle dolduruldu ve develerin şehre girmesi o cesetlerin üzerinden sağlandı.

Aziz Kur’an da adları övülen Bedir harbinin şahitlerinden geriye kalan son 60 kişide Medine’de idi.
Geri kalanlar Yezid’in komutanının ellerine yapıştılar, yalvardılar. “Dokunmayın onlara. Bunlar Bedir’den, Resulüllah’tan kalan son hatıralar. Neden öldürüyorsunuz. Sürün onları. Esir alın.”
Cevap geldi, Yezid’in komutanından.
“Siz ayeti duymadınız mı? “Allah Resulüne esir almak yakışmaz.”

Harre gününden sonra yeryüzünde Bedir ashabından kimse kalmadı.[v]
Yaşayan ve yaşatılan Yezid’in sünneti oldu.




[i] Elmalılı Hamdi: Enfal 67
[ii] Elmalılı Hamdi: Fussiler 34: Hem iyilik de bir değildir, kötülük de. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan kişinin, sanki samimi bir dost gibi olduğunu görürsün.
[iii] Fussilet 34: İyilikle kötülük bir olmaz, Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.
Üstteki konuşmada “ tüm Hadis kitaplarına giren bu rivayetin tek bir kaynağı vardır. Bu kaynak İbn-i İshak’tır. Ancak İbn-i İshak bu rivayeti bir senetle rivayet etmez. Dönemin sahabelerinden kimsenin bu konuyu rivayet etmemesi çok can sıkıcıdır. 900 esiri kesitiği rivayet edilen Hz Ali ve Hz Zübeyr’in bu konu hakkında hiçbir şey söylememiş olmaları, diğer tüm savaşlarda öldürülenler kayıt edilmişken bu savaşta öldürülenlerden bir tanesinin bile bilinmemesi garipsenmemeli midir?” denilmektedir.
                Bu olayın vaki bulduğu Medine ‘de yaşayan İmam Malik’in bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Ve İmam bu rivayeti yapan ibn-i İshak’a “o deccallerden bir deccaldir. (Yalancılardan bir yalancı anlamında.) Onun Yahudilerle ilgili söylediği hiçbir şeye itibar edilmez.” (Tehzibü't Tehzib – İbn-i Hacer) der.   (A. Bayındır)
[v] Celaleddin Vatandaş “Hz Muhammed’in Hayatı”, Dr. Nevin Abdülhalık Mustafa “İslam Düşüncesinde Muhalefet”, Cemal Nar” ”İslam'da Devlet ve Siyaset” kitaplarından yararlanılmıştır.

Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın

1 yorum:

Unknown dedi ki...

İşte bu tür riveyetler tarihden ve hadislerden yana ne kadar temkinli olmamız gerektiğini ortaya koyuyor..Kuran esirlerin öldürülmesi ile ilğili hiçbir şey söylemezken fıkıh kitapları komutanın insiyatifinde diyerek kesmeyi normal göstermekte cariye ve köle hukukunu Kuran'a ragmen devam ettirrmektedir.Halbuki fekku ragabe sloganıyla kölelik ve cariyelik kaldırılmışken....peygamberin yahudi esirleri öldürmesi uydurma ve saçmalıktır....

Yorum Gönder