Alternatif Partner/Aile Modelleri[1]

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 6 Haz 2020 2 yorum
Açıklama için **
Nida Dergisi, HAziran 2020 sayısında yayımlanmıştır. 

 “Seküler sosyal ilaçlardaki sıkıntı, uygulandıkça hastayı daha da hasta etmesidir. Batı'da bugün bunu ifade etmek, yani yeni aristokrasilerin bize parlak ve özgürleştirici bir ütopya getirmek şöyle dursun sosyal hastalıklarımızı daha da kötüleştirdiğini söylemek, küfür kabul edilmektedir[2].
Conor Cruise O’Brein


(Makalenin başı Queer Teori-Ahlak sonrası Toplum* yazısında işlenmiştir)
Postmodern insanın, insanlığın çöllerde gezindiği ilkel vakitlerden kalma, geçmiş dönemlere ait bir kavram olarak gördüğü aile; egemenlerin “Postmodern” dönemden “İnsan Sonrası” (posthuman) döneme geçmeye çalıştığı, makine olmanın eşiğine geldiği şu anda, bir an önce terk edilmesi, hatıraların arasına karıştırılması gereken bir kavram olarak görülüyor.  Aile tipi toplumun terk edilerek, aile sonrasına geçişin fikri alt yapısı ise feminist ve Queer çevrelerce inşa ediliyor.
Ünlü feminist filozof Simone de Beauvoir İkinci Cins eserinde Evlilik ve aileyi; “erkek egemen düzenin, kadını baskı altında tutmak için geliştirdiği bir yapı” olarak görür ve çoğu feministler gibi "ailenin tamamen ortalıktan kaldırılmasını” önerir. “Hiç bir kadına evde oturup çocuğunu büyütme fırsatı vermemeliyiz... İnsanın yaratılmış bir doğası/fıtratı yoktur... O şekil verilebilir ve biz ona yeni bir şekil vermeliyiz” diyerek fikrini açıkça ifade eder.
Queer Teorinin peygamberi olarak görülen Judith Butler da kimden aldığını ve katılıp katılmadığını belirtmediği alıntıda Simon de Beayvoir’le aynı fikirdedir; “Ev, erkeğin kamusal alanıdır. Kadın, erkeğin evdeki diğer malları gibi malıdır. Evlilik, erkeğin kadını mülkleştirerek dilediği an tecavüz hakkı elde etmesidir. Bu hali ile evlilik, sokakta işlenilmemiş tecavüzdür. Ya da “tecavüz”, sokak evliliğidir, evsiz bir evliliktir. Evsiz kızların evliliğidir ve evliliğe gelince, evcilleştirilmiş bir tecavüzdür[3]. Tecavüz erkeğin mal edinmesinin evsiz olanıdır. Nikâhlı olanına evlilik diyoruz” der.  (Butler’ın sanırım burada kastettiği tecavüzün yasaklandığı gibi evliliğin de yasaklanması gerektiğidir.-AHÇ)
Kendisini “Sosyal Feminist” olarak tanımlayan ve “Kültürel Feministleri”, kapitalizmin yatağına girmekle suçlayan ünlü feminist kuramcı Nancy Fraser, Judith Butler'ın niyetini fark ederek "alternatif birliktelik, partner modelleriyle" ailenin sonlandırılması teşebbüsüne karşı çıkar[4].
Judith ya da kendini farklı hissettiği zamanlarda kullandığı ismi ile Jack Halberstam, “Aile, hem modern kültürde hem de akademik kültürlerde insan etkileşiminin son derece gerici bir modelinin cilanlanması için kullanılan kavramdır. Toplumsal cinsiyet, cinsellik, cemaat ve siyaset hakkındaki kurumsallaştırmalarımızda aileyi unutmamız ve ödipal aktarımın (babadan oğluna, anneden kızına aktarılan davranışların, öğretinin-AHÇ) düzenliliğini sekteye uğratmak için unutmayı bir strateji olarak benimsememiz gerekebilir. Devamlılığın sahte bir anlatısı, bağlantı ve ardıllığın organik ve doğal görünmesini sağlayan bir yapı olduğundan aile, başka her türlü ittifak ve koalisyon (partner-AHÇ) biçimlerine ket vurur. Aile ideolojisi lezbiyen ve gayleri evlilik siyasetine doğru iter ve bu süreçte diğer akrabalık biçimlerini siler. [5]” derken ailenin eşcinsellik ve diğer partnerli birliktelik formlarının önünde engel olmasından şikâyetçidir.
Pınar Selek ise Kozmopolit'e yazmış olduğu "Evlilik Köleliktir" yazısında: “Her evlilik sisteme edilmiş en büyük hizmettir. Kölelik anlaşmasıdır. Evlilik binlerce yılın köhnemiş kurumuna, sistemin en güçlü, en köklü yapısına onay vermektir ve onun kuruluşunda rol almaktır. Evliliğin iyisi kötüsü olmaz. Evlilik bir kurumsal ilişkilenme biçimidir ve en iyi insanları bile kendi içinde eritir, kötürümleştirir. Bu kurum en çok kadınlara zarar verdiği için, onu dönüştürmede öncülük de kadınlara düşüyor... Gelin söz birliği edelim ve kimseye karılık etmeyelim! Evlenmeyelim! Evlenmeyerek sisteme en büyük darbeyi biz vuralım ve toplumsal dönüşüme öncülük edelim. Evlilik en örtülü, ama en köklü köleliğe teslimiyettir. Teslim olmayalım[6]” diye yazar.
Olaya bir başka açıdan bakan Chimamanda N. Adichie evliliğin kadını tek eşe mahkûm edip gen havuzunu daraltarak evrimin işini zorlaştırdığından, daha sağlıklı ve daha fazla hayatta kalabilecek çocuk yetiştirmenin önünde engel olduğundan şikâyet eder. Ona göre “Kadının partner sayısının artırması evrimsel açıdan en mantıklı olan yoldur[7]”.  Ancak bunun olabilmesi için babadan oğula, anneden kıza[8] nakledilen, ahlak erkeğinin kurduğu egemenlik düzenlerini korumaya hizmet eden ahlak, edep, ayıp, utanma, bekâret, tek eşlilik gibi ilkel öğretilerin gelecek nesillere aktarımının durdurulması gerekir. Chimamanda N. Adichie mesela “Çıplaklıkla utancın birleştirildiği, bekâret odaklı bakışın kırılması[9] ile ailenin, tamamen geçmişte kalabileceği” ümidindedir. Ona göre “Anneden kıza bilgi “aktaran” modelin tamamı beyaz, cinsiyetlendirilmiş ve heteronormatif bir söyleme bağlıdır[10]ve aile içinde doğan her çocukla birlikte erkek egemen düzene hizmet edilmiş olur.
Ailenin, yıkılması gereken en temel hedef olması[11], cinsiyet mitlerini/kategorilerini ve geçmişin “Ahlak Erkeğinin” tanımladığı patriyarkal düzenin (erkek egemen düzen ya da peygamberlerin ahlak öğretilerini) davranış kalıplarını (ödipal aktarım) yeni kuşaklara taşımasından kaynaklanır. Üstelik erkekle kadının teke tek kurdukları ilişkide erkeğin kadını sahiplenmesi, kadının da erkeğe bağlanması ve kolayca çocuğa dönüşüp kadının kendisini erkeğeve çocuğa mahkûm hissetmesi ve böylece erkeğin üstün bir pozisyon kazanması da işin bir başka şikâyet edilen yönüdür.
Modern aile “çöksün, savunacak halimiz yok. Ancak yerine ne koyacağımızı biliyor muyuz?”[12]
Kadın erkek ve çocuktan oluşan ailenin gelen saldırılara uzun süre dayanma imkanının olmadığını hesap eden egemenler toplumlara yeni aile, yeni partner ve ilişki modelleri öneriyorlar. Bu konuyu işlerken Queer, LGBTTQ+ ve feminist çevrelerin genel görüşünü özetleyip bize sunduğunu düşündüğümüz Bülent Somay’ın “Cinsellik Muamması” adlı eserdeki “Bozuk Aile” isimli makalesini baz alacağız.

Bülent Somay, Alfred Kinsey dolayısı ile Rockefeller Vakfı üzerinden, Amerika ve sonrasında dünya hukuk sisteminin değiştirilmesinin, kültürel hegemonya üzerinden topluma yedirilen değerlerin, 2. dönemden sonra büyük kapitalistlerin yoğun desteğini alarak toplumsal hareketlerde çok ciddi bir enstrümana dönüşen feminist hareketlerin, toplumsal hayat ve aile üzerindeki etkilerini hiç tartışmadan direk sonuçtan konuya giriyor ve “modern ailenin” sonunun geldiğini ilan ediyor. 

Somay iddialarını 1994-2001 yılları arasında yapılan Abel&Harlow’un Çocuk İstismarı Çalışmaları üzerinden temellendiriyor.

Bu rapora göre;
- 2001 yılında ABD’de cinsel istismara uğrayan 13 yaşından küçük kız çocuğu sayısı 2.231.372 iken, erkek çocuk sayısı 1.004.117 (tahmini),
- 2000 yılında 281.421.388 olan genel nüfustan 27.160.752 kadın ve 12.222.388 erkeğin cinsel istismara uğradı (tahmini),
- Erkek çocuklarını istismar edenlerin %70’i kendilerini gururla heteroseksüel, %93’ü de dindar olarak tanımlıyor,
- 13 yaşından küçük çocuk istismarlarının %68’i aile içinde vuku bulmuş,

Abel ve Harlow bu “tahmini” sonuçlara ulaşırken her durumda olabilecek en düşük ihtimalli seçeneği kullandıklarını söylemişler. Dolayısı ile onlara göre verdikleri istismara uğramış ya da uğramakta olanlar yüzdesi (toplam %15,5) ulaşılabilecek en düşük orandır. Bu oranın %54 olduğunu söyleyen çalışmaların da var olduğunu iddia ediyor Bülent Bey. (Daha önce Alfred Kinsey’in araştırmalarından tecrübeli olanların bu rakamlardan şüphe duymaları normal. Çünkü toplumun yarısından fazlasının cinsel tacize uğradığını söylemek neredeyse bir o kadar da tacizci olduğunu söylemek demektir ki, bu da toplumdaki herkesin ya tacizci ya tacize uğrayan olduğunu iddia etmektir.)

Sayın Somay bu verilerden hareketle “Modern Aile, etrafında yaratılmış olan tüm kutsiyet halesiyle birlikte çökmekte… o artık sevgi, şefkat ve dayanışmanın değil, taciz, tecavüz ve şiddetin evi” olduğunu iddia ediyor. “Modern aile çöküyor; aile içi şiddet, taciz ve tecavüz alıp yürümüş, boşanmalar hızla artıyor. Aile denetiminden kurtulmuş ergen cinselliği yeniden patlamada, 13-14 yaşlarında başlayan hamilelikler, özellikle İngiltere ve ABD’de çok ciddi bir toplumsal sorun oluşturmakta, Kürtaj ABD için önemli bir toplumsal yarılma yaratmakla kalmıyor, AB’nin Katolik ülkelerinde de yeniden ve daha büyük şiddetle gündeme gelmekte[13]” diyor.
Aynı yazar birkaç sayfa sonra “Modern Family” isimli filmi değerlendirirken, az önce Amerika’dan verdiği istatistiki verileri yorumlarken şikâyetçiymiş gibi göründüğü (Kuşaklar arası ilişki, pedofili, ensest vs.) ilişkilerden pek de şikâyetçiymiş gibi görünmez: Hatta dizinin aykırı ve altüst edici niteliğinden ve “modern aileyi ve klasik normları” dağıtıyor olmasından oldukça memnun görünür. “Modern Aile” filmi kültürler, yaş grupları ve aynı cinsiyetten kişiler arasındaki cinsel ilişkiyi “normalleştiriyor”. Bu da iki farklı anlama gelir: Modern Aile, bir yandan ırkçı ve cinsiyetçi muhafazakârlığa meydan okurken, öte yandan, daha önce “aykırı” ve “altüst edici” olarak görülen fiilleri evcilleştirmektedir.[14] 

(Butler, babanın ailedeki rolünün kırılmasında, kanunlar ve medya baskısı ile erkeğin evden uzaklaştırılma sürecinin etkisini görmezlikten gelirken, Bülent Somay’da boşanmalar, azalan evlilikler, çocuk hamileliklerinde kültürel emperyalizm ve kapitalist baskının, yaygınlaştırılan feminist çatışmacı dilin, ailenin çökertilmesine yönelik uygulamaların, genç evliliklerin yasaklanarak erken cinselliğin teşvik edilmesinin, dozu her geçen gün artan erotizm ve pornonun; boşanmalar, çocuk hamilelikleri, kürtaj ve taciz üzerindeki etkisi üzerinde hiç durmaz. Yani öncelikle ailenin dağıtılması ve parçalanması üzerine aktif çalışıp sonra bu uygulamaların sonuçlarını ailenin yıkılması için gerekçe saymak gibi bir kurnazlığı gizleme ihtiyacı duymuyor Bülent Bey. )

Yazarın tavrı çocuk cinselliği konusunda da devam ediyor: “Başta çocuk istismarlarını” ailenin yıkılmasını meşrulaştıran kötü bir fiil olarak sunarken az sonra “çocuk cinselliğinin baskılanmasını, dünya üzerindeki şiddetin bilinçaltını inşa edecek, hayati sonuçları olan bir uygulama” olarak tanımlıyor. “Çocuk cinselliği, aslında üreme işlevinden bağımsız bir cinselliğin var olduğunun tartışılmaz kanıtıdır. Çocuklar üreyemezler, ancak daha doğdukları andan itibaren cinsellikle, yani bedenin tüm haz duyguları üzerinden yaşanan hazlarıyla içli-dışlı bir ilişki içerisindedirler. Bu hazlar ondan birer birer esirgenecektir büyüdükçe… Ya da öyle sanılacaktır.[15] … Hayatının ilk beş yılı boyunca (Dikkat lütfen, ilk beş yaş diyor!-AHÇ) adım adım ailenin cinsel kurgusundan dışlanan çocuk, ergenlikte, yani biyolojik olarak üreme kapasitesine sahip bir ön-yetişkin olduğunda, cinsellikle zorunlu olarak yeniden ilişki kurar. Ancak bu ilişki (ki bastırılmış olanın geri dönüşünden başka bir şey değildir) mutlaka histerik ve şiddet dolayımlı olmak zorundadır artık. (Sanırım bu noktada pedofilleri, bu histerik ve şiddet dolayımlı biçime gitmesinler diye çocuklara rehabilitasyon veren fedakar ve kıymetleri bilinmeyen kahramanlar olarak görmemiz gerekiyor.-AHÇ) Bu nedenle ergenin cinsellikle ilişkisi kayıp, yalnızlık ve doğrudan ya da fantastik şiddet üzerine kurulur” diyor.

Yazar, Zizek’ten alıp kullandığı bir benzetme ile “kaçarken uçurumun boşluğuna gelmiş ancak altındaki boşluğu fark etmediği için koşmaya devam edip, düşemeyen kedi Tom’un” haline benzettiği evlilik kurumunu ölmüş, ancak öldüğünü fark etmemiş, ortalıkta dolaşan bir hayalet gibi kurguluyor ve soruyor: Modern aile “çöksün, savunacak halimiz yok. Ancak yerine ne koyacağımızı biliyor muyuz?”[16]

Somay bu sorunun cevabını Foucault’un izini takip ederek aramaktadır: “Michel Foucault’nun ölümünden hemen önce dile getirdiği, eşcinsellik sorununu bir dostluk etiğine dönüştürerek yeni ilişkisel biçimler bulma ve muhtemel dönüşümler yaratma arzusu vardır. Foucault’a göre eşcinsellik “duygusal ve ilişkisel imkânları yeniden açacak tarihi vesile”dir… Dolayısı ile ona göre eşcinsellik bir arzu biçimi değil, arzulanacak bir şey olarak görülmelidir. Bir bakıma eşcinsel olmaya çalışmak gerekir, kendi içimizde eşcinselliğin hakikatini bulmaya değil. Bu yüzden “eşcinsellik sorununun yöneldiği [bir sonraki] gelişim dostluk sorunudur.”[17]

Foucault sadece Somay’a değil Judith Butler’a da ilham kaynağıdır. Judith Butler’ın aile sonrasına dair teklifi şu paragrafta özetlenir: “Geçmişe oranla oldukça başkalaşmış, kırılgan, geçirgen (trans-AHÇ) ve genişleyen bir yapıya sahip olan aileden, eski anlamda aile olarak bahsetmek artık mümkün değildir. Serbest cinsellik içindeki kadınların çok partnerli hayatları, çocuklara pek çok anne ve pek çok baba imkânı sunarken, çocukları bir tek anne ve bir tek babaya mahkûm etmek hiç de mantıklı değildir. Zaten babanın konumu dağılmış, annenin konumu ise birçok faktörce paylaşılmıştır (anaokulları, kreşler, okullar, hastaneler, tvler, tabletler vs.-AHÇ) Üstelik çevrede -gerçekten anne veya baba olmayan- birçok erkek ve kadın olması, erişkinlerin çocukla sadece anne ya da baba olmanın ötesinde arkadaş olma imkânı da sağlar.  Ona göre, bu serbest cinsellik modeli heteroseksüel ailelerin homoseksüel ailelerle karıştığı, kardeşler, yarı kardeşlerin birbirleri ile hem kardeş hem arkadaş oldukları çok daha zengin bir aile ortamı vaat etmektedir[18].”
Bülent Somay’ın bu konudaki çözüm önerisini şu pasajda görebiliriz diye düşünüyorum:Hele gay ve lezbiyen evlilikler ve bu evliliklerin evlat edinme pratikleri yaygınlaştırıldığında (ki yakındır) “modern” aileyi bir arada tutan esas dinamik, yani zorunluluk/yasak harcı da çatlayıp dökülmeye başlayacak. (Burada çatlayıp dökülmesi beklenen, aileyi bir arada tutan “yasak harcın” “ensest” yasağı olduğunu hatırlatırım. Aile içindeki bireylerin birbirlerini cinsel olarak arzuladıklarını ancak araya giren “ensest yasağı” nedeniyle birbirlerine ulaşamadıklarını, bu şehevi duygunun doyurulmamış olması nedeniyle aralarındaki bağın uzun süreli olduğunu iddia eden ancak yakın zaman içinde, aile içi ensest yasağının kalkması ile bu şehvetin doyurulup aile fertlerinin birbirlerinden uzaklaşmasını ve tamamen dağılmasını bekleyen fikre atıf yapılıyor, sanırım. -AHÇ) O zaman ebeveynlerle çocuklar ya da kardeşler arasında olduğu varsayılan sımsıkı bağlar da çözülmeye başlayacak. Demek ki ailenin zorunluluk/yasak dinamiğinin dışında, kan bağıyla, genetik ortaklıkla hiçbir ilgisi olmayan bir kardeşlik yapısının ortaya çıkması için gereken tüm koşullar bir bir yerine gelmekte.”[19]

“Anne, baba ve çocuktan oluşan ailenin yerine “kardeşlik” bağı ile birbirine bağlanmış bireylerin birlikteliğinin vakti geldi” diyor. (Sanırım yazar burada “kardeşlik bağı” derken aşk, sevgi, arzu, cinsel cazibe gibi birçok duyguyu içeren bir bağdan bahsediyor. Ancak Türkçede kardeşliğin, “içinde cinsellik olmadan” insanların birbirlerine fedakârlıkta bulundukları farklı bir sevgi biçimini, bir bağı imlediğini düşünüyoruz. Bu nedenle kelimenin Foucault’ta kullanılan aslı gibi, “dostluk” olarak kullanılmasının daha doğru olduğu kanaatindeyiz. AHÇ)

“Gayler ve lezbiyenler evlenebilmeli, mal ortaklıkları ve miras hakları kanun güvencesi altında olmalı kuşkusuz. Bunun olumlu bir politik/uzun vadeli anlamı da olabilir: Düzcinseller (normal ilişkiyi aşağılamak için üretilmiş bir kavram-AHÇ) dışında ne kadar çok yönelim/tercih “Modern Aileye” duhul ederse, o yapı da o kadar çok yadırganacak, “modern Ailenin” temel ön kabulleri sorgulanacaktır. (Sanırım burada yazar, eşcinsel evliliklerin aileden sayılması ile “aile” kavramının temel nitelikleri olan “sadakat” ve “nesil emniyeti” temellerini dağıtacağını öngören, dolayısı ile “aile kavramının” içini boşaltıp,  anlamını yitirtip, tamamen çökmesine neden olacağını iddia eden fikre atıf yapıyor. AHÇ)  Ancak aile kurumu çökerken bile, öyle birkaç yadırgatma efektiyle altüst olmayacak kadar sağlam; üstelik kurumun hamurunda var olan evcilleştirme efekti de hemen devreye girip, dışardan gelen “yabancı” unsurları asimile etmeyi becerebiliyor.[20] (Burada yazarın bahsettiği evcilleştirme efekti özellikle feminist çiftlerde çok rastlanan Butch’ın (erkek rolündeki feminist kadının) Femme’yi (pasif kadını) sahiplenip başkaları ile ilişkiye girmesine izin vermemesine, sadakat beklentisine girmesine dolayısı ile eşcinsel partnerlerle de olsa ailenin yeniden inşa edilmesine atıf yapılıyor. Judith Butler, Foucault’nun, kendisine “eşcinsel çiftlerin birbirlerini paylaşmaya yanaşmamaları sorulduğunda, önce bir kahkaha atıp sonra “Ben buna gülerim” dediğini rivayet eder. AHÇ) Bir sigorta poliçesi gibi her sene yenilenen birliktelik sözleşmeleri ile partnerlere yeni heyecanlar yeni biriliktelik fırsatları tanınmalıdır.” 

Bülent Somay anladığım kadarı ile “aile”nin yerine bize kardeşlik/dostluk bağı ile birbirlerine bağlanmış eşcinsel birliktelikleri öneriyor. Ancak biz bu ilişki biçiminin ailenin yerini tutabileceğinden emin değiliz. Arkadaşlık, dostluk, sevgi, aşk bağlarının zararlı bağlar olduğunu iddia ediyor değiliz:  Sadece bu bağların, kan bağının ve nikâh bağının yerini tutabileceğini düşünemiyoruz. Biz kardeş, arkadaş, sevgili olduğu için bir özürlüyü, bir yaşlıyı, bir hastayı, bir alzheimerlıyı yıllarca destekleyen, koruyan, kollayan hastane kapılarını bekleyen insanlara pek rastlamadık. Oralarda hep karılar, kocalar, anneler, babalar, dedeler, neneler ve irsiyet bağı ile bağlı kardeşlere rastladık.  Önümüze çıkan tek tük farklı örnekler kahir ekseriyet karşısında konuşulmayacak kadar küçük rakamlardı.

Alternatif Aile Modelleri:

(Ailenin yerine önerilen alternatif partner modelleri “Ailesiz Toplum, Modern Family … Ya Sonrası [21] isimli makalemizde geniş ölçekli işlenmiş olduğu için burada sadece başlıkları alıntılayarak geçiyoruz.)

Egemen medyada “aile” formatı altında tanımlanan “modern partnerlik” biçimlerinden fark edebildiğimiz bir kaçı:
  
       1-       Eşcinsel Partnerler
       2-       Robot Partnerler
       3-       Pedofiilik Partnerler
       4-       Tek Ebeveynli Evler (anne-çocuk veya baba-çocuk)
       5-       Hiç evlenmeyenler
       6-       Sanal veya Siber Dulluk (porno)
       7-       Antinatalizm: Çocuk yapmaya karşı olan birliktelikler
       8-       Hayvan Partnerler
       9-       Eşya Partnerler

Bu modellerin bazılarının (robot partner, sanal porno ve siber seks arkadaşları vs.) kadın-erkek arasındaki bağ koparıldıkça ve insanlar yalnızlaştıkça yaygınlık kazanacağını düşünsek de bu modellerin asıl olarak aile kurumunun manasını tamamen çökerterek aile kavramının işlevini yitirtmek için kullanılacağını düşünüyoruz.

Sonrasında

Bencillik ve egoistliğe taparak “Ben, hiç kimsenin hizmetine, bakımına ya da bir derdine vakit ayıramam” diyenler kendilerinin hiç bir zaman yaşlanmayacağını ya da düşkün hale gelmeyeceğini kurgulayanlardır. Ya da servetleri bu hizmetleri satın alabilecek kadar çok olanlardır. Toplumsal roller bu hizmetleri satın alabilecek geliri olmayanların, egemenlere ve güçlülere karşı kendi sığınak adalarını, dayanışarak sorunu aşma becerilerini var ederler.

Posthümanist (insan sonrası ) döneme geçişte toplumsal cinsel rollerin kırılması; erkek ve kadın arasına mesafe konularak erkeğin, “evin” dışına atılması ve çocuk-baba bağının tamamen kesilmesi sürecinin tamamlanmasının ardından, egemenlerin kadının anneliğini sorgulamaya açacaklarını tahmin etmek çok da zor değil kanısındayız. Şu anda egemen medya tarafından görmezden gelinen özellikle neonatisid (yeni doğan) cinayetlerinde annelerin rolü, annelerin babalardan 5 kat daha fazla çocuğa şiddet uyguladıkları, çocuk katlinde %38 oranında annelerin etkin oldukları (babaların %7), anne ile yetişen çocukların topluma uyum sorunlarının ve bağımlılık problemlerinin diğer çocuklara oranla 4 daha fazla görüldüğü gibi konular hızla gündeme taşınacaktır. Kadının hem kendi geçimini sağlamasının hem de çocukla ilgilenmesinin çok daha zorlaşması ile çocuğun, üretiminin ve yetiştirilmesinin devletin/şirketlerin kontrolüne devredilmesine direnebilecek kimse kalmayacak gibi duruyor.

Bize göre egemenler toplumları, Zuckerberg’in dediği, “Çocuğunuzu getirip bizden iş isteyecekseniz, o çocuğu yapmadan önce bize danışacaksınız” dediği yere götürmeye çalışıyorlar. Eğer bunu yapabilecek pozisyona erişebilirlerse “Eşcinsel Partnerler”de olduğu gibi çocuk yapmak için devlete/kuruma/şirkete başvurularak izin alınmasının gerektiği, birkaç yıl süren gözlem ve kontrollerin neticesinde izin verilenlerin çocuk sahibi olacakları bir düzen kurulacak gibi görünüyor.

1932’de yazılmış tarihin bilinen en önemli ütopik romanlarından olan Aldoux Huxley’in  Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sında olduğu gibi çocukların tüpler içinde çiftlik hayvanları gibi, egemenlerin sistemi işletmek için ihtiyaç duydukları kadar ve geçmişin ahlak ve erdeme yönelik insani vasıflarını öğrenmeden üretildikleri bir sürece doğru sevk edildiğimizi düşünmek çok komplocu bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Ancak Tanrının olmadığı yerde güçlüyü frenleyecek, hiçbir sınır tanımlayamadığımızı hatırlatmak isterim.

Bir de Sayın Abdulhakim Murad’ın deyişiyle: ”Kuşkusuz bunların hiç biri, seküler zihniyet sahiplerini ilgilendirmez. Çünkü onlar varoluştan herhangi bir anlam çıkaramadıkları için, niçin insanın maximum zevk ve hazzın peşinde koşmaması gerektiğini anlamazlar.”[22]

 Ahmet H. Çakıcı
Şevval  1441 - ALANYA







https://www.ahmethakancakici.com/2019/09/2-queer-teori-ahlak-sonras-toplum.html
** Hırvatistan'daki Gökkuşağı Aileleri Derneğinin (Dugine Obitelji) Gender çocuklara yönelik çıkarılan resimli kitaptan alınmıştır.
https://www.thedubrovniktimes.com/news/croatia/item/3726-first-same-gender-family-picture-book-in-croatia

[1]Yazının ilk bölümü 2- Ahlak Sonrası Toplum: Queer Teori (https://www.ahmethakancakici.com/2019/09/2-queer-teori-ahlak-sonras-toplum.html) yazımızdan alıntıdır.

[2] T.J. Winter, Postmodern Dünya’da Kıbleyi Bulmak, s:104
[3] Çatışan Feminizmler, Judith Butler, s:66
[4] Maxime Cervulle, Homo, Exceticus, Irk Sınıf Ve Queer Eleştiri, S: 123
[5] Judith Halberstam, Çuvallamanın Querr Sanatı s:107
[7] Chimamanda Ngozi Adichie’, Feminist Manifesto, DK Yayınları, 2019: 73 Feminist Manifesto madde 11: "Bir kadının çok sayıda partnerinin olması evrimsel açıdan mantıklıdır. Çünkü gen havuzu ne kadar geniş olursa hayatta kalacak bir çocuk doğurma şansı da o kadar yüksek olur"
[8] Judith Halberstam, Çuvallamanın Querr Sanatı s:170. “ Gölge feminizmin dili, Anne kız arasındaki, kızın annesinin mirasını devralmasını sağlayan ve böylelikle onu iktidarın ataerkil biçimleriyle olan ilişkisini yeniden üreten köklü bağın reddinin dilidir.”
[9] Chimamanda Ngozi Adichie’, Feminist Manifesto madde 12, DK Yayınları, 2019: 78Çıplaklıkla utancı asla ilişkilendirme. Bekâret asla bir odak noktası değildir. Kızına utançla kadın biyolojisini ilişkilendirmeyi reddetmeyi öğret." () (Alıntı Lütfi Bergen)
[10] Judith Halberstam, Çuvallamanın Queer Sanatı s:171
[11] Annamarise Jagose, Queer Teoriye Bir Giriş, s:55 Feminizm eril toplumsal cinsiyet mitlerini ve çekirdek aileyi yıkmaktadır. Devleti ve laissez-faire kapitalizmi ve bu sistemin dayattığı üremeye dayalı erotik dikotomiyi yok etmektedir. Erotizm ve üreme birbirlerinden ayrı olabiliecek iki ayrı şey olarak görüldüğünde ve eril ve dişil roller insan gelişimini sınırlayan etmenler olarak reddedildiğinde eşcinsel birey kendiliğinden özgürleşmektedir. (Annamarie Jagose. Queer Teori-Bir Giriş Hawkins 1975:23)
[12] Cinsellik Muamması. Bülent Somay, “Bozok” Aile, s:113
[13] Cinsellik Muamması. Bülent Somay, “Bozok” Aile, s:113
[14] Cinsellik Muamması. Bülent Somay, “Bozok” Aile, s:115
[15] Cinsellik Muamması. Bülent Somay, “Bozok” Aile, s:119
[16] Cinsellik Muamması. Bülent Somay, “Bozok” Aile, s:113
[17] Cinsellik Muamması, Serkan Delice
[18] Cogito Cogito, sayı: 65-66, 2011 s:48
[19] Cinsellik Muamması. Bülent Somay, “Bozok” Aile, s:125
[20] Cinsellik Muamması. Bülent Somay, “Bozok” Aile, s:123
[21] https://www.ahmethakancakici.com/2018/11/ailesiz-toplum-modern-family-ya-sonras.html adresindeki yazımızın Farklı Aile Formları / Alternatif Aile Modelleri başlığı altındadır.  
[22] T.J. Winter Postmodern Dünyada Kıbleyi Bulmak, s:112)


Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın

2 yorum:

Unknown dedi ki...

çok önemli bir yazı olmuş. ğayretleriniz için teşekkürler.

ÖMER BAŞ dedi ki...

Yazı önemli bir soruna işaret ediyor. Ama bizim muhafazakâr dediğimiz hükümet İstanbul Sözleşmesi adı altında bu sapkınlıklara destek veriyor. Bu yazının getirdiklerine itiraz ettiğimiz zaman devlete karşı geliyor olmuyormuyuz ?
Kafada kısır döngü ?

Yorum Gönder